Pages

26 Ağustos 2014

Libya'da Neler Oluyor?


Yaklaşık 2.500 yıl önce ünlü Yunan tarihçi Herodot Afrika’ya yaptığı seyahat esnasında yazdığı kitapta şunu söylüyordu: “Yeni olan, Libya’dan gelir!” O günden beri Libya halkı bu sözü kullanır, böbürlenerek dile dökülen bu söz gençler ve arasında gayet popülerdir. Ancak bu söz, Muammer Kaddafi döneminin başlamasından ve o dönemde yaşanan musibetlerden beri olumsuz manada kullanılmaktadır.

2011’de Libya’da ayaklanma başladığında asilerin temel derdi, Kaddafi güçleriyle savaşmak için silâh ve savaşçı tedarik etmekti. Asiler nihayetinde aradıklarını, Kaddafi’nin, savaşmaya hazır çok sayıda İslamcı savaşçının bulunduğu, zindanlarında buldular.

Bugün isyanın tüm tarafları ister askerî ister politik düzlemde olsun, belirli bir rol oynamaya devam ediyorlar. Esasında İhvan, Libya İslamî Savaş Grubu ya da Ensarü’ş-Şeria gibi grupların Kaddafi’nin işi bittikten sonra silâh bırakmaya niyeti yoktu. Söz konusu grupları silâh ve para ile uzun süre desteklemiş olan Katar ve müttefiki Türkiye, ayaklanmanın en önemli kısmının Kaddafi sonrası aşama olduğunu ve sadece olgun meyvelerin toplanması gerektiğini anladı.

Katar ve Türkiye, Mahmud Cibril hizbi karşısındaki azınlık durumunu başarılı biçimde çoğunluk durumuna çevirdikten sonra, Temmuz 2012’de seçilen Genel Ulusal Kongre’nin elde ettiği İslamcı hâkimiyeti ile kendi istediklerini yaptırmaya başladı. Mesele, artık “bağımsız” milletvekillerinin fiiliyatta ilk günden beri İhvan’ı desteklemesiydi.

Bu sebeple İslamcılar ülkeye hâkim oldular. Kendilerine bağlı milislere, önceden Libya İslamî Savaş Grubu’nun lideri olan Abdulhakim Belhac komutası altında, resmî koruma verildi. Bu milisler Afganistan’dan dönen mücahidlerden oluşuyordu ve Katar ile Türkiye’ye çok yakındı.

Ancak Suudi Arabistan Körfez’deki küçük komşusunun Kuzey Afrika’daki etki alanının genişlemesine müsamaha göstermedi. Suudilerin bugün baş düşmanı olan İhvan’ın Libya gibi petrol zengini ülkeyi kontrol altına almasına izin veremezdi, bu nedenle “sıfırlama düğmesi”ne basmaya karar verdi. Suudiler ve müttefikleri olan Birleşik Arap Emirlikleri bu sebeple Trablus Uluslararası Havaalanı’nı belirli aralıklarla kontrol altına alan Zintan Tugayları’na para ve silâh yardımı yaptı.

Libya’da ağırlığını koymak isteyen diğer bir isim de Tümgeneral Halife Haftar’dı, o da yeni Libya ordusunun komutası tarafından emekliye ayrılmaya zorlandıktan sonra, itibarını yeniden kazanmak için gerekli her türlü fırsatı beklemeye koyuldu. Mısır’a sınırı olan Tobruk’ta Haftar eski subayları ve askerleri topladı, ilkin eski helikopterler ve savaş uçakları bulunan bir askerî üssün konuşlandığı, doğum yeri olan şehri ele geçirmek için yola çıktı.

Ensar el-Şeria ise doğu Libya’da etkisini artırdı ama Suudilerin müttefikleri olan Mısır militanların yarattığı tehdidin Mısır’ın batı sınırına yaklaştığını hissetmeye başladı.

Her iki tarafın da birbirine garezi vardı ve bu barut fıçısının ateşlenmesi için herhangi bir şeye gerek yoktu. Başta Haftar Bingazi’de Ensarü’ş-Şeria’ya karşı hamle yaptı, ele geçirdiği askerî helikopterlerle örgütün üslerine saldırılar düzenledi. Doğu Libya’da halk onu destekledi ve başlattığı “haysiyet savaşı”nın yankıları Batı Libya’ya ulaştı ve burada da kargaşaya yol açtı. Her ne kadar Haftar’ın Trablus’ta önemli bir askerî ağırlığı yoktuysa da, Sivil Hareket içindeki müttefikleri, özellikle Zintan Tugayları yaklaşan savaşın kendilerine gelmesi beklentisiyle, parmaklarını tetiğin üzerine koydular.

Haftar ve Zintan Tugayları’nın baskısı, “haysiyet savaşı”nı destekleyenlerin yarattığı itkiyle, İslamcılar geri çekildiler. Haftar hükümetin görevi bırakmasını ve seçimlerin bir an önce yapılmasını istedi. Bu noktada Haftar başarısız oldu ama ikinci hamlesinde kazandı, Mahmud Cibril ve Haftar’ın desteklediği Sivil Hareket Temmuz’da büyük bir zafer elde etti.

Ama tüm bunlar arkalarında güçlü milislerin bulunduğu İslamcı hareketleri yenmek için yeterli olmadığı kanıtlandı. Bu sebeple Trablus alevler içinde kaldı, savaş her sokağa ve mahalleye yayıldı ve Zintan Tugayları’nın kontrolünde olan Trablus Havalimanı’nı yok etti. Ortalıkta bu yıkımın önceden düşünüldüğü, havalimanı inşaatı ve filonun restorasyonu için önceden Washington ile bir sözleşmenin imzalandığına dair dedikodular dolaştı.

Libyalılar 17 Şubat Devrimi olarak anılan olayın artık uzak bir geçmişe ait olduğunu kabul ediyorlar. İslamcıların sayılarının çok olduğu, gayet iyi biçimde örgütlendikleri konusunda herhangi bir şüphe yok. Haftar-Zintan ittifakının, sahip olduğu güce rağmen, İslamcılara uzun süre direnmeleri mümkün değil. Kaynakların belirttiğine göre, ittifaka mensup milisler, Abdulhakim Belhac savaşçılarına ve Misrata’dan yayılan Salah Badi savaşının komutanına karşı bir saldırı düzenlemenin eşiğinde. Ayrıca bölgesel bir gücün sürece doğrudan müdahale ettiği, son dönemde Trablus’ta görülen “gizemli” hava saldırılarına karıştığı söyleniyor. (Ahbar editörünün notu: Bir habere göre, Libya’daki hava saldırılarının arkasında Mısır ve BAE’nin olduğundan şüpheleniliyor.).

Sahada güç dengesini tesis etmek amacıyla, el altından Zintan Tugayları ile Avrupa’daki ve komşu ülkelerdeki Kaddafi destekçileri arasında temaslar kuruluyor. Kaddafi yanlısı unsurlar geri dönmek ve aralarında Seyfulislam Kaddafi’nin de bulunduğu, tutsak olan insanlarını serbest bırakmak istiyorlar. Zintan Tugayları Seyfulislam’ın serbest bırakması hariç, tüm bu koşulları kabul ediyorlar. Zira Seyfulislam’ı serbest bırakmanın kamuoyunu kendi aleyhlerine çevireceklerine inanıyorlar.

Birçok Kaddafi tutsağı, cephelerdeki Zintan Tugayları’na katılmazdan önce, zaten serbest bırakılmış durumdalar. Kaddafi yanlısı sürgündeki isimler de Zintan Tugayları’nın rızası üzerine geri döndüler. Bu, artık tugaylar ve onun müttefikleri için bir borç olarak görülemez, çünkü gerçek “devrim” henüz başlamadı, geçmiş ise geçmişte kaldı.

Libya’da kabileler sahada öncü bir rol oynuyorlar. Her iki taraf da bunu iyi biliyor. Hiçbir taraf diğerine önce kabileleri kontrol altına almaksızın üstünlük kuramayacağını biliyor.

İslamcılar Misrata’yı askerî, malî çalışmalar ve adam toplama faaliyetleri için bir üs hâline getirmiş durumdalar. Misrata ve buradaki kabileler sonraki süreçte Libya’da neler yaşanacağından bağımsız olarak, kilit bir role sahip oldular, zira bu şehir hem Bingazi hem de Trablus’a yakın, ayrıca kendisine ait bir hava ve deniz limanı var. Bu esnada Zaviye’deki eşraf da İslamcıların safına geçti.

Zintan Tugayları ise etki alanı doğudan batıya doğru genişleyen ve Libya’nın en büyük kabilelerinden biri olan Varfalla ile kurduğu tarihsel ittifaka bel bağlıyor. Varfalla Misrata’dan nefret ediyor ki bu, Varfalla’nın kalesi olan Beni Velid’e Misratalıların Kaddafi ile birlikte yaptığı saldırıya karşı yaşanan isyanda bu nefretin rolü büyük.

Tarhona ise Zintan’a Misrata’dan daha yakın, görünüşe göre bu kent de İslamcılara karşı oluşturulan ittifakın parçası hâline gelmiş durumdalar. Ayrıca Libya’daki en büyük kabile olan Varşefana’nın yaşlıları Cibril ve Zintan Tugayları ile gizli bir ittifak içerisindeler.

İsyan esnasında yaptığı bir konuşmasında Kaddafi, “Libya’yı ateşe, köze çevireceğim” demişti. Sanki o, kendisi gidince, ülkenin kontrol altına alınması mümkün olmayacak bir iç savaşın yaratacağı cehenneme döneceğini biliyor gibiydi.

Görünüşe göre, Libya karanlık bir sarmalın içine girmiş durumda, “Libya’dan her gün yeni bir şeylerin geldiğine” şüphe yok.

Muhanned Ubeyd

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder