Sosyalist geleneğe açıktan yaptığı katkılar konusunda
Friedrich Engels’in hakkı pek teslim edilmez. Hele hele İncil ve teoloji
alanında yürüyen tartışmalara yaptığı katkılardan hiç söz edilmez. Bu ihmal,
bir süredir çalıştığım Çin’de ve Batı’da cari olan Marksizm dâhilinde geçerli
bir husustur. Engels’in hakkını teslim etme gayretine kendimce küçük bir katkı
yapmak amacıyla, burada onun dini içerip aşma pratiğini (Aufhebung’unu)
keşfetmeye çalışacağım. Çevrilmesi pek mümkün olmayan bir terim olan Aufhebung,
hem bir sonuç ve dönüşüm, hem de bir tamamlanma ve yeni formlara dönüşme olarak
anlaşılabilir.
Marx’ta dinin içerilip aşılması anlayışının merkezinde
fetiş fikri durur. Engels’in Aufhebung’un neye benzeyeceğine dair fikri
bir miktar farklıdır. Zira her iki isim de kendi yol ve üslupları dairesinde
çalışma yürütmüş ve düşünmüştür. Öte yandan, geliştirdikleri her düşünce ortak
bir projenin ürünüdür. İkili her gün birbirlerine mektup yazmış, Engels
Londra’ya taşındığında, sohbet için öğleden sonraları sürekli buluşmuştur.
Marx’ın (Modena Villaları’nda) yaptığı çalışmalarda
Engels ile birlikte x şeklinde bir aşağı bir yukarı yürür, orta yerde
çarpışırlarmış. Engels pipo, Marx ise puro içer, aralarında saatlerce münazara
ederler, tartışırlar ve şaka yaparlarmış. Demek ki Marx, Engels’in düşüncelerinin
tümüyle farkındadır, süreç dâhilinde bu düşüncelere dair tavsiyelerde bulunmuş,
eleştiriler yöneltmiştir. O hâlde Engels de Marx’ın düşünce dünyasına doğrudan
katkı sunan bir isimdir.
Bunu akılda tutarak şu soru sorulabilir: Engels, dinin
içerilip aşılması (Aufhebung) meselesini nasıl görüyordu? Sorunun cevabı
hem basit hem de şaşırtıcı: Din (Engels’in kafasındaki biçimiyle Hristiyanlık)
devrimci bir hareket olabilir. Bu aşamada, gerçekte ömür boyu sürecek bir proje
olarak söz konusu konumun nasıl inşa edildiğine bakmak gerekecek. Engels,
eleştirel bir Hristiyan ama özünde dindar bir kişi olarak yetişmiştir. Ailesi,
Hristiyanlığın reforma uğratılmış kısmına (Kalvinizme) mensuptur. Hollandalı
bir geçmişe sahip olan annesi, Holland isimli, ülkenin kuzeyinde bulunan, Kalvinist
bir kasabada doğmuştur. Engels, dindar bir hayat yaşamışsa da onun
Hristiyanlığa karşı eleştirel olduğunu söylemek mümkündür. O, doğduğu
kasabadaki (Wuppertal’daki iki kasabadan biri olan Elberfeld’deki) insanların
ikiyüzlülüklerine tanık olmuştur.[1] Kasabadaki halkın dindarlığına fakir
işçilerin berbat bir biçimde sömürülmesi ve işçilerin yaşadıkları kötü hayat
koşullarına yönelik alaycılık eşlik etmektedir. İnsanlar İncil okurlarken, bir
yandan da nasıl yapıldığını umursamaksızın, her şeyi kâra dönüştürmenin yeni
yollarını bulmaya kafa yormaktadırlar.
Parlak bir genç olarak Engels, felsefe ve İncil
eleştirisi üzerine çalışır. Bu çalışma “Wuppertal’daki inanca” karşı çıkar, söz
konusu itiraz onu yeni ufuklara taşır ve (özellikle Wilhelm ve Friedrich
Graeber gibi) dindar dostlarıyla tartışmaya iter. Yapılan tartışmalar İncil,
teoloji ve felsefeyle ilgilidir. Bu tartışmaların yaşandığı süreçte Engels
zaman içerisinde inancını kaybettiğini acıyla fark eder.
Aynı zamanda Engels, Hristiyanlığın iki ayrı değerliğe
sahip olduğunu görmeye başlar. Bu din derinlemesine muhafazakârdır, bilim ve
felsefe alanındaki yeni keşiflere, hatta yeni politik yönelimlere karşıttır,
üstelik bir de statükoyu desteklemektedir. Aynı zamanda da o söz konusu güçlere
devrimci bir üslupla meydan okuyabilecek bir dindir. İlkin bu görüş, bulunduğu
şehirdeki kilisenin meşhur papazı (sonradan Potsdam’daki mahkeme papazı olan)
Friedrich William Krummacher’e yönelik kimi yorumlarında dile dökülür.[2]
Krummacher, saçma teolojik konumuna ait kimi görüşleri vazeder ama aynı zamanda
yeryüzündeki yöneticileri ve zenginleri Tanrı’nın zaviyesinden hoş
karşılanmayan kişiler olarak eleştirir. Engels’e göre Krummacher, biraz daha
özele girse ve Prusya devletini doğrudan eleştirebilse, dindar bir devrimci
olarak görülebilecek bir isimdir. Haddizatında Krummacher, genç yaşlarında tam
da bu türden ortalığı kasıp kavuran bir deli fişektir.[3]
Hristiyanlığın sahip olduğu politik çift değerliğe
dair bu görüş yıllar içerisinde derinleşir. Engels’in çalışmalarında dine ait
olumsuz ve gerici unsurlarla ilgili ifadelere pek rastlanmaz. Ona göre din,
gizemlileştirme ve aldatmacanın kaynağıdır. Bazen de Engels, komünizm
mücadelesinin de dinin kötü etkilerine karşı mücadele olduğunu söyler.[4] Aynı
zamanda o, Hristiyanlığın sahip olduğu devrimci potansiyele tekrar tekrar
işaret eder. Yirmili yaşların başında devrimci bir Hristiyan geleneğin ancak
Thomas Müntzer, Etienne Cabet ve Wilhelm Weitling gibi isimlerin liderliğindeki
Hristiyanlık olabileceğini iddia eder.[5] İlk kez o dönemde böylesi bir
devrimci gelenekten bahseder; bu tespit, müteakip çalışmasının önemli bir
unsuru hâline gelir. Ayrıca bu yaklaşım, sonrasında Karl Kautsky’nin
çalışmalarında detaylandırılır.[6] Takip eden yıllar boyunca Engels, on altıncı
yüzyılda Almanya’da yaşanan köylü devrimine yönelik çalışmasıyla söz konusu
argümanı geliştirir.[7] Thomas Müntzer liderliğinde gerçekleşen bu devrim,
ilhamını doğrudan Hristiyanlık teolojisinden, daha doğrusu, İncil’den
almaktadır.
Ama bu noktada Engels, merkezdeki tartışmayı
derinleştirmeyi sürdürür. Üzerinde kırk yıl düşünmüş olmasına karşın, konuyla
ilgili nihai tespitini 1895’te ölmesinden kısa bir süre öncesinde yapar
ancak.[8] Bu nihai tespit bomba etkisi yapar: Hristiyanlığın kökenleri dinî ve
politik açıdan devrimcidir.[9] Söz konusu tespit, hem dine, dindeki gerici
eğilimlere karşı çıkan sosyalist dostlarına hem de uysal İsa figürüne ve ilk
dönem Hristiyanların ötedünyayı merkeze alan dindarlığına vurgu yapan kiliseye
meydan okumaktadır. Engels bu argümanı üç nokta üzerine kurar:
1) İlk dönem Hristiyanlık, müritlerini fakirler,
sömürülenler, köylüler, köleler ve işsiz kentli fakirler arasından
devşirmiştir;
2) İlk dönem Hristiyanlık, tarikatlar, mücadeleler,
finans yokluğu ve sahte peygamberler gibi, kendisinin de dâhil olduğu komünist
devrimci hareketin birçok özelliğini paylaşmaktadır;
3) Sonuçta Hristiyanlık Roma İmparatorluğu’na egemen
olmuştur. Engels’in argümanına ait kimi yönlere katılmayabiliriz.
Ama bence o, argümanını tam olarak bitirmemiş, kendi
konumunu aynı döneme ait çalışmanın belirli bir özetinden devşirmiştir:
“Bugün
de Roma İmparatorluğu’nda iktidarı deviren parti kadar tehlikeli bir parti, on
altı yüz yıl sonra hâlâ faaldir. Bu parti, dinin altını oymuş, devletin tüm
temellerini yıkmıştır; Sezar’ın iradesinin yüce hukuk olduğu fikrini açıktan
reddetmiştir; bu din vatansızdır ve enternasyonaldir; Galya’dan Asya’ya tüm
imparatorluğa yayılmış, imparatorluğun sınırlarını aşmıştır. O, gizlilik
içinde, yeraltı faaliyetleriyle halkı ayaklandırmıştır; önemli bir süre boyunca
kendisinin açığa çıkmak için yeterli güçte olduğunu düşünmüştür. İktidarı
deviren bu parti […] Hristiyanlar adıyla bilinen dindir.”[10]
Bu dinin söz konusu içerilip aşılması (Aufhebung)
Marx’taki içerilip aşılmaya kıyasla daha aşikârdır hem de aynı ölçüde
etkilidir. Bu Aufhebung, sonraki Marksistlerin çalışmalarını
etkilemekle, hatta kimi sosyalist hareketlerin (özellikle İkinci
Enternasyonal’in) siyaseti hâline gelmekle kalmamış, ayrıca bu meseleleri bugün
de tartışmayı sürdüren İncil eleştirmenleri ile teologları arasında kalıcı bir
etki bırakmıştır. Ama ben bu noktada biraz farklı bir not düşeceğim: Acaba
Marx, Engels’in argümanını biliyor muydu ve onu onaylamış mıydı? Muhtelif
yorumların da gösterdiği üzere, Marx’ın ilgili argümanı bildiği ve onayladığı
açık. Konuya dair bir örnek yeterli olacaktır: Marx, Enternasyonal’in maruz
kaldığı zulmü ilk Hristiyanların Romalılardan gördükleri zulümle kıyaslar. İlk
dönemde yapılan bu saldırılar Roma’yı kurtarmamıştır, demek ki işçi hareketine
yönelik saldırılar da kapitalist sistemi kurtaramayacaktır.[11]
Roland Boer
Dipnotlar:
[1] Özellikle bkz.: Friedrich Engels, “Letters from Wuppertal,” Marx ve Engels,
Collected Works, cilt. 2, 7-25 içinde (Moskova: Progress Publishers,
1839 [1975]).
[2] Engels, kimi yazılarında Krummacher’in
vaazlarından bahseder. “Krummacher, bu vaazlarda, zenginlerle İsa’nın
alçakgönüllülüğü ya da yöneticilerin kibri ile Tanrı’nın azameti arasındaki
karşıtlığa işaret eder. Kibir ve alçakgönüllülük arasındaki karşıtlığa dair
tespiti bugün de ses vermektedir, genel ifadelerle konuşmasa da, devletin onun
vaazlarını sessizlikle geçiştirmesi mümkün değildir.” Engels, “Letters from
Wuppertal,” s. 15.
[3] “Öğrenci olarak jimnastik derneklerindeki
tartışmalara katılmış, özgürlük şarkıları bestelemiş, Wartburg Festivali’nde
bayrak taşımış, halk arasında büyük etkiye neden olan bir konuşma yapmış. O,
hâlâ bugün de vaiz kürsüsünde şu türden cümleler kurduğu günleri
hatırlatmaktadır: ‘.Ben hâlâ Hititler ve Kenanîlerin arasındayım.’ Engels,
“Letters from Wuppertal,” s. 13.
[4] Örneğin: “İkimiz de dünya Hristiyanlığının mevcut
durumundaki ikiyüzlülüğe saldırıyoruz; ona karşı mücadele ediyoruz, bizim ve
dünyanın ondan kurtulması nihayetinde bizim yegâne meşguliyetimizdir.”
Friedrich Engels, “The Condition of England: Past and Present by Thomas
Carlyle, London, 1843,” Marx ve Engels, Collected Works, cilt. 3, s.
444-68 içinde (Moskova: Progress Publishers, 1844 [1975]), s. 462. Ayrıca bkz.:
Engels, “The Condition of England. I. The Eighteenth Century,” s. 469-76, 86;
Engels, “The Condition of England II: The English Constitution,” s. 501-4, 10,
12; Friedrich Engels, “Anti-Dühring: Herr Eugen Dühring’s Revolution in
Science,” Marx ve Engels, Collected Works, cilt. 25, s. 3-309 içinde
(Moskova: Progress Publishers, 1877-8 [1987]), s. 16, 22, 26, 40-1, 62, 67-68,
79, 86, 93-99, 125-26, 30, 44, 232, 44, 300-4.
[5] Friedrich Engels, “Progress of Social Reform on
the Continent,” Marx ve Engels, Collected Works, cilt. 3, s. 392-408
içinde (Moskova: Progress Publishers, 1843 [1975]).
[6] Karl Kautsky, Communism in Central Europe in
the Time of the Reformation, çev. J. L. Mulliken ve E. G. Mulliken (Londra:
Fisher and Unwin, 1897); Karl Kautsky, Vorläufer des neueren Sozialismus I:
Kommunistische Bewegungen im Mittelalter (Berlin: Dietz, 1976 [1895-97]);
Karl Kautsky, Vorläufer des neueren Sozialismus II: Der Kommunismus in der
deutschen Reformation (Berlin: Dietz, 1976 [1895-97]); Karl Kautsky ve Paul
Lafargue, Vorläufer des neueren Sozialismus III: Die beiden ersten grossen
Utopisten (Stuttgart: Dietz, 1977 [1922]); Roland Boer, “Karl Kautsky’s
Forerunners of Modern Socialism,” Chiasma: A Site for Thought 1, sayı. 1
(2014).
[7] Friedrich Engels, “The Peasant War in Germany,”
Marx ve Engels, Collected Works, cilt. 10, s. 397-482 içinde (Moskova:
Progress Publishers, 1850 [1978]).
[8] Friedrich Engels, “Bruno Bauer and Early
Christianity,” Marx ve Engels, Collected Works, cilt. 24, s. 427-35
içinde (Moskova: Progress Publishers, 1882 [1989]); Friedrich Engels, “The Book
of Revelation,” Marx ve Engels, Collected Works, cilt. 26, s. 112-17
içinde (Moskova: Progress Publishers, 1883 [1990]).
[9] Friedrich Engels, “On the History of Early
Christianity,” Marx ve Engels, Collected Works, cilt. 27, s. 445-69
içinde (Moskova: Progress Publishers, 1894-5 [1990]).
[10] Engels, “Introduction to Karl Marx’s The Class
Struggles in France,” s. 523. Ayrıca Engels ilk dönem Hristiyanlara yönelik
kimi eleştiriler yapmış, özellikle onların ötedünyacı kurtuluşa odaklanma
eğilimlerini eleştirmiştir. Ama bu noktada Engels Hristiyanlığın budünyacı
iddialara da sahip olduğunun farkındadır.
[11] Karl Marx, “Record of Marx’s Speech on the
Seventh Anniversary of the International,” Marx ve Engels, Collected Works,
cilt. 22, s. 633-34 içinde (Moskova: Progress Publishers, 1871 [1986]), s. 633;
ayrıca bkz.: Karl Marx, “On the Hague Congress: A Correspondent’s Report of a
Speech Made at a Meeting in Amsterdam on September 8, 1872,” Marx ve Engels, Collected
Works, cilt. 23, s. 254-56 (Moskova: Progress Publishers, 1872 [1988]), s.
255; Karl Marx, “Marx to Ferdinand Domela Nieuwenhuis in the Hague, London, 22
February 1881, 41 Maitland Park Road, N.W.,” Marx ve Engels, Collected Works,
cilt. 46, s. 65-7 (Moskova: Progress Publishers, 1881 [1992]), s. 67.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder