Müzik, Sanatçıların Politik Rolü ve
Filistin Dâhil Tüm Dünya Genelinde
Adalet İçin Yürüttüğü Eylemlilik Üzerine
Frank Barat
6 Aralık 2013
Eylül 2013’te sona eren “The Wall” turnesini böylesine
politik kılmaya ne vakit karar verdiniz? Ayrıca son konserinizi neden
Jean-Charles De Menezes’e ithaf ettiniz?
İlk gösteri 14 Ekim 2010’daydı. 2009’da Sean Evans’la
gösterinin içeriği üzerine çalışmaya başladık. Bunun öncesinde gösteriyi
1979/80’deki içeriğinden görece daha politik bir içeriğe kavuşturmaya karar
vermiştim zaten. Mesele tek başına öğretmenlerinden hoşlanmayan yaramaz bir
küçük çocukla ilgili olamazdı. Mesele görece daha evrenseldi esasında. Çatışma
içerisinde katledilen aile üyelerimize yönelik olarak hissettiğimiz keder ve
kayıp hissini evrenselleştirmeye çalışan ve savaşlarda ölen insanların resimlerinin
gösterildiği “toprağa düşen canlarımız” bölümü tam da bu noktada gündeme geldi.
Hangi savaş olduğundan ya da hangi koşullarda yaşandığından bağımsız olarak
batılı olmayan dünyadaki insanlar bizden daha çok kayıp yaşadılar. Savaşlar
“biz ve onlar” arasındaki ayrıma dair önemli bir sembol. Tüm çatışmalarda temel
olan bir imge. Jean-Charles (2005’te Londra’da “terörist” zannedilip polis
tarafından 27 yaşında iken katledilen Brezilyalı genç) bahsinde ise, sonuna üç
solo yerleştirdiğimiz Brick II bölümünde bu üç solonun fazla olduğuna karar
verdik. Bu kadar uzun solo beni sıkıyordu. Bir gece otel odasında otururken
bunun yerine ne koyabileceğimi düşündüm. Biri bana kısa süre önce Jean-Charles
De Menezes’in duvarın üzerine yansıtılması için bir resmini göndermişti. O
vakit aklıma düşen bu gencin hikâyesi ile ilgili bir şarkı yazmayı düşündüm.
Şarkıyı hazırlayıp gruba öğrettim.
Birçok sanatçı sanatla politikayı karıştırmanın yanlış
olduğunu düşünüyor. Amaçlarının sadece eğlenmek olduğunu söylüyorlar. Bu
insanlara ne demek istersiniz?
Aslında söylemem gerekir ki bunu sizin ifade etmeniz
çok hoş. Dün yeni albümüme koyacağım yeni şarkımın sözlerini bitirdim. Şarkı,
torunuyla birlikte şu sorunun cevabını aramaya çıkan Kuzey İrlandalı bir
büyükbabayla ilgili: “Onlar çocukları neden öldürüyorlar?” Sorunun sorulmasının
nedeni, torunun bu konuda çok endişeli olması. Şarkının sonuna birkaç şey daha
eklemeye karar verdim. Şarkıda çocuk büyükbabasına “hepsi bu mu?” diye soruyor,
büyükbaba da cevap veriyor: “Hayır, bir tek notayla yetinemeyiz, bana başka bir
nota ver.” Yeni bir şarkı başlıyor ve büyükbaba bir konuşma yapıyor: “Lânet bir
hiçliğin orta yerinde minik bir noktayla geçinip gidiyoruz. Şimdi bunlarla
ilgilenmezsen sen de ‘Roger, Pink Floyd’u seviyorum ama senin şu lânet politikandan
da nefret ediyorum’ diyenlerdensin demektir. Eğer sanatçıların hayatın
çamurluğuna amaçsızca tutunan dilsiz, iğdiş edilmiş, boynu bükük bir köpek
olması gerektiğine inanıyorsan, sana tavsiyem şu: siktir git bara çünkü zaman
parmaklarımızın arasından süzülüp gidiyor.” İşte senin soruna vereceğim cevap
da bu.
Albüm ne zaman çıkacak?
Bir fikrim yok. Deli gibi eski projelerle uğraşıp
duruyorum bu ara. Önce albümü Sean Evans’a dinleteceğim. Albümü dinlemek için
yarın evime gelecek. Bir saat altı dakikalık bir demo hazırladım. İtiraf
ediyorum fazla yoğun ama içinde epey de mizah var. Aynı zamanda bayağı radikal
ve çok önemli sorular soruyor. Eğer bunu yapan bir tek ben isem ben bundan
tümüyle hoşnutum. Ama biliyorum ki dünyada politika ve gerçekliğimiz hakkında
kalem oynatan çok sayıda insan var. Üstelik bunların bazıları uç bakış açılarına
sahip. Goya’nın, Picasso’nun (Guernica’da) yaptığının, Vietnam Savaşı esnasında
ve sonrasında yazılan savaş karşıtı romanların hepsi çok önemli örneğin.
Kendi konumunuz itibarıyla radikal politik tavırlar
aldığınızı söylüyorsunuz. Filistin konusunda İsrail’in kültürel açıdan boykot
edilmesine açıktan destek veriyorsunuz. Bu taktiğe karşı çıkan insanlar
kültürün boykot edilmemesi gerektiğini söylüyorlar. Bu yaklaşıma yönelik
cevabınız ne olurdu?
Onların görüşlerini anlıyorum. Herkesin bir görüşü
var. Ama bu görüşlere katılmıyorum, bence tümüyle yanlış. İsrail/Filistin’deki
durum, işgal, etnik temizlik ve sistematik ırkçı ayrımcılık asla kabul
edilemez. Bu nedenle başka bir halkın vatanını işgal eden ve o halka zulmeden
bir ülkeye gidip asla konser verilemez. Bu, kesinlikle yanlıştır. Onlar tabii
ki itiraz edecekler. İkinci Dünya Savaşı’nda Fransa işgal altında iken Vichy
hükümeti döneminde de bu ülkeye giderek konser vermezdim ben örneğin. Aynı şey,
söz konusu dönemde Berlin için de geçerli. Geçmişte bu tepkiyi birçok insan
gösterdi. Sürüyle insan 1933-1946 arasında Yahudilere zulmedilmemiş gibi yaptı.
Demek ki bu senaryo yeni değil. Üstelik bu kez Filistin halkı katlediliyor. Her
düşünen insanın “ne yapabilirim?” diye sorması gerekiyor. Duruma bakan herkes,
küresel sivil toplum içinde, dünya genelinde birçok insanın iştirak etiği bir
hareket olarak, 2004-2005’te Filistin’deki sivil toplumun yüzde yüz desteğiyle
bu ülkede başlamış, Boykot, Tecrit, Yaptırım (BDS) Hareketi gibi şiddete
başvurmayan bir yol ile zalime karşı silâhlanıp dövüşmeyi seçmenin bu cani ve
zalim rejime karşı meşru bir direniş biçimi olduğunu görecektir. Kısa süre önce
Max Blumenthal’ın Golyat: Hayat ve Büyük İsrail’e Dönük Nefret isimli
kitabını bitirdim. İnsanın içini donduran bir kitap. Kanaatimce gayet iyi
kaleme alınmış. Yazar, çok iyi bir gazeteci ve yazdıklarının doğru olduğundan
emin olmak için epey acı çekmiş. Ayrıca diğer tarafa ilişkin de ses veriyor.
Örneğin sağcı hahamların tuhaf ve sertlik yüklü söylemlerine yer veriyor. Bu
söylemler saçmalıklarla dolu. Bu hahamlar yeryüzünde Yahudi olmayanların
kendilerine hizmet etmeleri gerektiğine inanıyorlar, ayrıca alt insanlarla dolu
olduğundan, ülkeden Filistinlilerin kovulması gerektiğini düşünüyorlar, tam da
bu nedenle, kendilerinin 1948’de bölgedeki yerli halkları defettiklerini
söylüyorlar. Otuzlarda Almanya’da yaşanan da buydu. Giderek büyüyen harekete
senin ve benim gibi insanların katılması bu nedenle asla şaşırtıcı değil.
Tanıştığımız dönemde Russell Filistin Mahkemesi bu meseleye ışık tutmaya
çalışıyordu. Ben iki oturumuna katılmıştım. Bildiğim kadarıyla sen daha fazla
içinde oldun. Her düşünen insanın ele almak zorunda olduğu gayet çıplak ve
temel bir insan hakları meselesi söz konusu olan.
Korkunç olan şu ki Filistinlilerle ve Yahudi
olmayanlarla ilgili olarak aşırı sağcı görüşlere sahip uçtaki hahamlar, İsrail
toplumu, rejimi ve iktidar yapısı içinde giderek daha fazla öne çıkıyorlar.
Kültürel boykot üzerinden devam etmek istiyorum. Bu
konuda belirli bir tavır sergileyen birkaç insandan birisiniz. Tahminimce
başarınızın faydalarından istifade ediyorsunuz ve sakin, en azından politik
açıdan pek ihtilaf içermeyen bir hayat yaşıyorsunuz. Bu tavrı siz neden
gösterdiniz ve daha da önemlisi, neden daha fazla insan göstermiyor? Neden
savaşlara karşı tavır alan kimi sanatçılar Filistin meselesine hiç temas
etmiyorlar?
Ben ABD’de yaşıyorum. Bu ülkede insanlar öncelikle
korkuyorlar. Bence İsrail okullarında üretilen propaganda makinesi bir biçimde
işliyor, Netanyahu’nun kopardığı yaygara ABD genelinde, sadece Fox ya da CNN
değil, tüm ana akım medya aracılığıyla zihinlere boca ediliyor. Bana göre,
kolayca kandırılması mümkün olan halkın ağzına içi bok dolu koca bir kova
boşaltılıyor ve “İran’dan korkuyoruz, nükleer silâhlara sahip olacaklar”
deniliyor. Bu, dikkatleri başka yöne çekmeyi amaçlayan bir taktik. “Ah evet, biz
barış yapmak istiyoruz” diye son yirmi yıl yalan söylediler. Dediler ki, “Camp
David’de Clinton, Arafat ve Barak bir araya geldi ama işleri Arafat mahvetti.”
Hayır etmedi. Hikâye bu şekilde gerçekleşmedi. Gerçek şu: 1948’den beri bir
Filistin devletinin kurulması konusunda hiçbir İsrail hükümeti ciddi bir tavır
içinde olmadı. Bu hükümetler, her zaman Ben Gurion’un Arapları ülkeden kovmayı
ve büyük İsrail’i kurmayı öngören ajandasına göre hareket ettiler. Bunlar, bir
yandan kendi propaganda makinelerinin bir parçası olarak yalan söylediler bir
yandan da son on yıl içinde söz konusu ajandayı açıktan uygulamaya soktular.
Örneğin Obama’nın Kahire’ye gidip Araplara ve İsraillilere konuşma yapmasından
sonra bile, herkes şu kıvamdaydı: “En azından bu, yeni bir yöne doğru atılan
bir adım.” Ama Obama, İsrail’i kısa süre sonra ziyaret ettiğinde de bu sefer,
“bu arada 1.200 yeni yerleşim kuruyoruz” dediler. Geçen sene Kerry gittiğinde
de söylenen buydu: “Tarafları bir araya getirip barışı konuşacağım.” Netanyahu
da siktir çekti ve “1.500 yeni yerleşim kuracağız ve bunlar E1 içinde olacak,
planımız bu” dedi. Neler olup bittiğini anlamamak için oda sıcaklığından düşük
bir IQ’ya sahip olmanız gerek. Salaklık, bu noktada hiçbir şeyin
anlaşılmamasını sağlamaya yeter.
Geçen bir makalede şu yazıyordu: “Bu barış
görüşmelerinin gerçek olduğuna dünyada sadece ABD Dışişleri Bakanlığı
inanıyor.”
Sizin ve benim gibi insanların kendi kardeşlerini
umursamasını ve kendi dinimizden, rengimizden, ırkımızdan olmayan insanlarla
dayanışma içinde, omuz omuza olmayı gerektiren gerçekten karmaşık bir durum
içinde yaşıyoruz. ABD’de bu yalanlar, ısrarcı biçimde yutturulmaya çalışıldı.
Yahudi lobisi burada, özellikle benim de parçası olduğum endüstride, epey
güçlü. Sizi temin ederim, isim vermeyeyim ama, bana destek verdiklerinde
başlarına iş geleceğini düşünen ve korkan çok insan var. Bunlar bana,
“hayatından endişe etmiyor musun?” diye soruyorlar. Ben de, “hayır etmiyorum”
diyorum.
Birkaç yıl önce turne esnasında 11 Eylül saldırısı
gerçekleşti. Grubumdaki ABD vatandaşı iki-üç kişi turnenin bir sonraki ayağına
gelmediler. “Neden gelmiyorsunuz? Artık sevmiyor musunuz müziği?” diye sordum.
“Hayır, müziği seviyoruz da biz Amerikalıyız ve seyahat etmek artık çok
tehlikeli, baksana, bizi öldürmek istiyorlar” diye cevap verdiler.
Evet, beyin yıkama makinesi çalışıyor, desenize!
Çalıştığı belli, bu mülâkatı yapmaktan dolayı mutluyum
çünkü mümkün olabildiğince daha fazla gürültü koparmamız gerek. Alon Hadar ile
yaptığım söyleşiyi İsrail’deki sağcı Yedioth Ahronoth’un yayınlamasından
memnun oldum meselâ. En azından yayınlamışlar. Bağlamını değiştirmiş olsalar
da, başka bir şey söylüyormuş gibi görünsem de yayınlamış olmaları önemli.
Bildiğiniz gibi, tümüyle baskı altındayım ve görmezden geliniyorum.
Önde gelen İsrailli bir organizatör olan Şuki Weiss,
Tel Aviv’de çalmam için öneride bulundu geçenlerde. Konser için yüz dolara
bilet satıp yüz bin kişiyi getireceğini söyledi! “Bir dakika, bu 10 milyon
dolar eder.” İyi de bu rakamı bana nasıl teklif edebilirler ki? Şuki’nin sağır
ya da budala olduğunu düşündüm. Ben, Boykot, Tecrit, Yaptırım Hareketi’nin bir
parçasıydım. İsrail’in herhangi bir yerine, üstelik para için gitmiyordum. Bunu
yapsam, İsrail devletinin politikalarını meşrulaştırmış olurdum.
Size bir şeyi itiraf edeyim. Bir iki hafta önce Cindy
Lauper’a bir mektup yazdım. Mektup kamuoyuna açık değildi. Onu biraz
tanıdığımdan, mektubu doğrudan ona yazdım. Lauper ile Berlin’deki Wall konserinde
çalışmıştık. 4 Ocak’ta Tel Aviv’de bir konser verecek olmasını gerçekten
anlayamıyorum. Kanaatimce bu, açıktan kınanması gereken bir durum. Lauper’ın
kişisel hikâyesini bilmiyorum ama gene de insanların bu türden meselelerle
ilgili bir fikre sahip olması gerek. Böylesi konulara kişisel yaklaşmak olmaz.
Kesinlikle
öyle ama siz gene de bu insanlara bir şeyler yaparak, yazarak yardım
edebilirsiniz. Onların gözlerini açabilirsiniz, çünkü sanırım onların tek
ihtiyacı olan şey de bu.
Evet
ama eğer bu insanların gözlerinin açılması gerekliyse, bu insanların ya Kutsal
Topraklar’ı, Batı Şeria’yı, Gazze’yi ya da herhangi bir kontrol noktasını
ziyaret etmeleri gerekecek. Tek yapmaları gereken, buraları ziyaret etmek ya da
kitap okumak! Tarihe bakılabilir. Max Blumenthal’ın kitabını okusunlar örneğin.
Sonra da “ne yapacağımı biliyorum, Tel Aviv’de konser vereceğiz” desinler
bakalım. Bu gayet iyi plan, değil mi! (Waters, alaycı bir ifadeyle söylüyor bu
sözleri).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder