Yunanistan’ı
mahveden toplumsal tasarrufla ilgili başarısız politikalara yönelik olarak
yükselen işçi sınıfı muhalefeti, Avrupa’daki küçük burjuva “anti-kapitalist
sol”un iflasını ifşa ediyor. Kıtadaki borç krizi karşısında korkuya kapılan bu
sol, “anti-kapitalist” laf ebeliği ile kapitalizm yanlısı politikayı nasıl
uzlaştıracağı üzerinden giderek daha fazla ayrışıyor.
Bu
ayrışmalar ilkin Fransa’daki Yeni Anti-kapitalist Parti ile Portekiz’deki Sol
Blok gibi unsurları içeren Pablo Morenocu Dördüncü Enternasyonal Birleşik
Sekreterliği içinde açığa çıktı. 1 Haziran’da sekreterliğe bağlı olup
İrlanda’da Sosyalist Demokrasi ismi altında örgütlenen bir grup, Yunan
seksiyonu OKDE’nin (Yunanistan Komünist Enternasyonalistler Örgütü) bir mektubunu
yayınladı. Mektupta OKDE, sekreterliğin yürütme bürosunun Yunan partisi
SYRIZA’ya (Radikal Sol Koalisyon) dönük desteğini eleştiriyordu.
17
Haziran seçimleri öncesinde SYRIZA yüzde 25-30’luk bir oy aldı ki bu oran onu
muhtemelen iktidara taşıyacak. Profesyonellerden, devlet ve sendika
çalışanlarından kurulu olan hareket, AB ile önceki Yunan hükümetleri arasında
görüşülmüş kurtarma paketlerine karşı öfke duyan ve mevcut şartların yeniden
görüşülmesini isteyen Yunan burjuvazisinin kimi unsurları adına konuşuyor.
Tedbirlere dönük eleştirileri, AB’nin tasarruf politikalarına karşı muhalif bir
ses çıkartmak isteyen geniş bir seçmen kitlesine cazip gelmiş gibi görünüyor.
DEBS
yürütme bürosu SYRIZA’ya destek sunan bildirisinde bu partinin beş maddelik
planı ile “Yunanistan’daki politik durum içinde merkezî bir konum” işgal
ettiğini söylüyor. Sonra SYRIZA’nın beş maddelik planını aktarıyor: tasarruf
tedbirlerinin “kaldırılması”, devlet fonu almış bankaların millîleştirilmesi,
ülke borçlarını inceleme bir yandan da Yunanistan’ın borç ödemelerini durdurma,
bakanların dokunulmazlık haklarını lağvetme ve ülkedeki seçim yasasını
değiştirme. Son olarak yürütme bürosu, “Sol’un ideallerini savunan herkes”i
SYRIZA’yı desteklemeye çağırıyor.
Esas
olarak DEBS, bir yandan mali sermayenin ve Yunan burjuvazisinin basit çıkarları
karşısında hiçbir şey yapmayacağı hususunda uluslararası yatırımcılara yeniden
güvence verirken, bir yandan da tasarruf politikalarına sınırlı ölçüde
muhalefet edeceği sinyali veren SYRIZA’nın gülünç politikasının arkasında
duruyor.
Verdiği
mülâkatlarda SYRIZA lideri Aleksis Çipras, kendisinin Yunanistan’ı avro
bölgesinde tutmaya çalışacağını ve bankaların borçlarını ödeyeceğini söyledi.
Bu hamle başarısız olur diye Çipras, Yunanistan avro bölgesinden çıkartılırsa
para kaçışlarını ya da halktan gelen protestoları durdurarak Yunan devletinin
verili nizamını garanti altına almak için Yunan ordusu ve finans görevlileri
ile kayıt dışı görüşmeler gerçekleştiriyor.
SYRIZA’nın
programı işçiler için tam bir çıkmaz sokak. Programın amacı, Yunan ve
uluslararası işçi sınıfını kapitalizme karşı devrimci bir mücadele için
seferber etmek değil. Program esas olarak yarım ağızla dile getirdiği
vaatlerini gerçekleştirmek için elinde herhangi bir kaynak bulunmayan Yunan
kapitalist hükümeti için hazırlanmış. Bu hükümet, Yunanistan’a kredi veren AB
kurumlarının mali açıdan merhametine kalmış görünüyor. Vaatleri ise Avrupa
toplumunu parçalayan nesnel sınıfsal çelişkiler tarafından geçersizleşiyor.
Bankalar
fakir Yunan halkından yüz milyarlarca avro talep ediyor, Yunan burjuvazisi de
denizaşırı hesaplarına zulaladıkları paraları korumak istiyor. Öte yandan
AB’nin önerdiği kesintileri yapmamak Yunan işçilerin ücretlerinin yüzde 40
artışı, sağlık ve eğitim harcamalarının muazzam ölçüde yükselmesini ifade
ediyor. Ülkede hem mali sermayenin hem de işçi sınıfının taleplerini
karşılayacak yeterlikte bir para bulunmuyor. Sınıflar arasındaki uzlaşmaz
çelişki hızla uç veriyor.
Mali
durumun çökmesini bekleyen SYRIZA bir yandan en kötüye hazırlanırken, bir
yandan da halka sahte umutlar veriyor ve AB’nin yaptığı kesintilerin ülkede
çökerttiği ekonomiyi kötü gidişten mucizevî bir şekilde kurtaracağını ve
herkesi uzlaştıracağını iddia ediyor.
SYRIZA’yı
desteklemek suretiyle DEBS, o sahte “anti-kapitalist” etiketine rağmen,
kendisinin bir burjuva örgütü olduğunu ve kapitalizme, hatta tasarruf
politikalarına bile karşı çıkmadığını ifşa ediyor. OKDE (Yunan Seksiyonu) bu
şekilde ifşa olunmaktan korkuyor ve DEBS’in SYRIZA’ya dönük desteğinin sahip
olduğu düzmece “anti-kapitalist” politikasının güvenirliğini mahvetmesine mani
olmak için DEBS’in ayak izlerini daha iyi nasıl örtbas edebileceğini
tartışıyor.
DEBS’in
SYRIZA’ya dönük destek sunmasından önce kendilerine danışılmamasına kızan OKDE
şu uyarıyı yapıyor: “SYRIZA’nın politik hedeflerinin kesin olarak kapitalizm ve
burjuva demokrasisi çerçevesi içinde olduğu açıktır.”
OKDE,
DEBS’in kendisine ait internet sitesi, International Viewpoint’te
aktarılan maddelerin sonunda kendisini “ilkelerini ve programını benimseyip
uygulayan militanlardan ve seksiyonlardan oluşan (ve) sosyalist devrim için
mücadele eden uluslararası bir örgüt” olarak tanımladığını söylüyor. Ancak
dürüst olmak gerekirse şu soruyu yöneltmenin vaktidir artık: hangi ilkeden ve
hangi programdan söz ediliyor?
Elbette
DEBS için politik dürüstlük sahibi olmak kesinlikle önemli bir değişiklik
olacağından, OKDE de böylesi bir dürüstlük sergileyemiyor ya da yaşadığı
iflasın ve kafa karışıklığının tutarlı herhangi bir izahatını veremiyor.
OKDE’nin kaleme aldığı mektup kahredici bir içerikle somutlanıyor, dolayısıyla
“sosyalist devrim için mücadele eden örgüt” tespiti de boşa düşmüş oluyor.
DEBS’in
Yunanistan’daki ulusal seksiyonu olan OKDE, DEBS yürütme bürosunun Yunanistan
politikasını kendisine danışmadan kararlaştırmasına kızıyor. DEBS’in eylemi,
“ulusal taktiklerle ilgili olarak seksiyonları kamuoyu önünde eleştirme”nin
onun uluslararası organlarının oynayacağı bir rol olamayacağına ilişkin genel
bakışı ile çelişiyor.
OKDE
bu noktada açığa çıkan aslî meseleye eğilmiyor: DEBS, uluslararası işçi
sınıfının çıkarları temelinde bir dünya politikası uygulayan bir ulusal
seksiyonlar örgütü değil, ulusal taktikler uygulayan ve tekil olarak işleyen
bir burjuva partiler toplamıdır. Son on yıl içinde DEBS’in gerici eylemlerine
ait ayrıntılı bir liste sunmak mümkün bu noktada. OKDE ise bu listeyi diğer
ulusal seksiyonların iç işlerine karışmama yaklaşımı üzerinden SYRIZA ile
kurulan ittifak noktasında yaşanan hızlı kaymaya karşı çıkmak için kullanıyor.
OKDE
kendisi söylüyor: “Bu yaklaşım üzerinden yoldaşlarımız, Meksika’da Demokratik
Devrim Partisi adayı olan Cuauhtémoc Cárdenas’ın cumhurbaşkanlığı adaylığını
destekledi; Brezilya’da (DEBS yanlısı) Sosyalist Demokrasi, Lula’nın
cumhurbaşkanı seçilmesi sonrası birkaç ay içinde onun neoliberal hükümetini
politik açıdan desteklemeyi tercih etti; İtalya’da Senato’daki bir yoldaş
Afganistan’a yönelik savaşa destek verilmesi yönünde oy kullanırken, bunu
Komünist Yeniden Kuruluş Partisi’nin disiplinine uyma gerekliliği üzerinden
meşrulaştırdı; Danimarka’da (DEBS’in Danimarka seksiyonu) Sosyalist İşçi
Partisi Kızıl-Yeşil ittifakını destekledi ve sol reformist burjuva hükümetinin
bütçesine ‘evet’ oyu verdi; Portekiz’de meclisteki Sol Blok üyesi yoldaşlar,
AB’nin Yunanistan için hazırladığı oldukça acımasız olan kurtarma paketi lehine
oy verdi.”
OKDE
bu listeyi kendi “yoldaşlar”ına sitem etmek için kullanırken, esasında mevcut
liste DEBS’in “anti-kapitalist” iddialarının sahte niteliğine dönük bir
suçlamaya dönüşüyor. Her şeyden önce DEBS, AB’nin Yunanistan’a yönelik
hazırladığı kurtarma paketinin dayattığı tasarruf politikalarına tutarlı bir
biçimde karşı çıkmıyor; Portekiz seksiyonu mecliste bu paket lehine oy
kullanıyor. Hem sosyal politika hem de dış politika alanında üye partiler
Afganistan savaşının desteklenmesi yönünde oy veriyorlar ve Libya ile
Suriye’deki emperyalistlerce arkalanan gerilla güçlerini destekliyorlar. Özetle
DEBS seksiyonları toplumsal gericiliğin birer partisi olarak iş görüyorlar.
DEBS
seksiyonları kapitalizme karşı devrimci sosyalist muhalefet bakış açısı
üzerinden burjuva meclislerine ve hükümetlerine katılmıyorlar, ayrıca
kapitalist sınıfın gerici politikalarını ifşa edip işçi sınıfını politik açıdan
devrimci mücadeleye hazırlamaya çalışmıyorlar. Devletin yüksek kademesine
yerleşir yerleşmez bir ânda mali sermayenin temel ihtiyaçları uyarınca oy
kullanmaya başlıyorlar.
Bu,
DEBS’in bilinçsizce yaptığı hataların değil, temsil ettiği iddiasında bulunduğu
ilkelere dönük bilinçli kayıtsızlığı ve düşmanlığının bir sonucu. Esasında DEBS
bile kendisinin bu ilkelere geçmişte ihanet ettiğini açıktan söylüyor. Ama
görünüyor ki bugün de onlara gene ihanet etmeye hazırlanıyor.
Kısa
süre önce DEBS seksiyonlarınca yayımlanan “Solun Yeni Partileri” isimli kendi
tarihleri ile ilgili kitapta Avrupa deneyimlerini aktaran Danimarkalı Morenocu
Bertil Videt şunları yazıyor:
“Elbette politik partiler
hedeflerini değiştirirler, dolayısıyla bu hedefleri kavramak ve kategorize
etmek gayet güçleşir. Kategorizasyon yönünde ortaya konulan her gayret hızla
eskir, bir anti-kapitalist partinin iktidarın cazibesine kapılmaması ve ana ilkelerini
terk etmemesinin herhangi bir garantisi de yoktur. İtalya’nın Afganistan’a
yönelik askerî müdahaleye katılmasını ve ülkedeki ABD üslerini destekleyen Komünist
Yeniden Kuruluş Partisi bunun açık bir örneğidir.” (s. 21)
Esasında
DEBS’in kendisini kategorize etmek istememesinin ve politik partileri
anlaşılması güç bir “kayan hedefler” lafı üzerinden ele almasının temel nedeni,
onun politik partilerin temsil ettikleri çıkarların sınıfsal analizine düşman
olmasıdır. Her şeyin ötesinde o kendisi ile ilgili olarak böylesi bir analizin
açığa çıkartacağı gerçeklerden korkmaktadır.
SYRIZA
ile aynı toplumsal katmanlardan ve Avrupa’nın ana burjuva partilerine ait
personelin içinden devşirilen, onlarca yıldır tasarruf tedbirlerine yönelik
proleter muhalefeti sendika bürokrasisinin hâkimiyeti altındaki yaptırım gücü
olmayan protestolara bağlamak suretiyle kendisini güçlendirme imkânı bulan DEBS
işçi sınıfı partilerinin teşkil ettiği bir örgütlenme değildir. DEBS üyesi
partiler esasta işçi sınıfına nesnel olarak düşman politikalar güden ve burjuva
idaresine organik açıdan bağlı zengin orta sınıfların belirli katmanlarından
devşirilmiş yapılardır.
Bu,
en iyi, gelecekte yapılacak eylemlerle ilgili perspektifler ve endişelerini
özetlediği OKDE imzalı mektupta yankısını bulmaktadır.
OKDE
şu cümlelerle “kutuplaşma”ya dönük korkusunu ifade eder: “SYRIZA’nın yükselişi,
hem ulusal hem de uluslararası sistemin ‘normal’ yöntemlere (burada troykaya,
yani özellikle Alman hükümetine ama ayrıca Almanya’daki ‘kamuoyu’na işaret
ediliyor.) yakın bir dizi yöntemle verili durumdan kurtulma noktasında son
şanstır. Ama muhtelif nedenlerden ötürü bu çıkışın ya da kaçışın işe yarayıp
yaramayacağı kesin değildir. Bundan sonra ne olacak? SYRIZA başarısız olursa
(ya da daha açık bir ifadeyle, SYRIZA başarısızlık süreci içine girdiği süre
dâhilinde) ne olacak?”
OKDE’nin
öne çıkarttığı olasılık, “normal”, yani işçi sınıfı karşıtı politikalarla
yönetmeye çalışan SYRIZA hükümeti dışında bir işçi sınıfı muhalefetinin
gelişmesi ile ilgilidir. OKDE, esasta kendisi DEBS politikaları üzerinden
politik açıdan SYRIZA’ya bağlandığından, işçi sınıfı DEBS ve OKDE’nin solunda
konumlandığı takdirde yaşanacaklardan korkmaktadır. O “vakit işçi sınıfı
mücadelelerini kim kontrol edecek konumda olacak?” sorusu gündeme gelecektir.
OKDE
kendisinin SYRIZA ile uzlaşmaz bir karşıtlık içerisine girmeyeceğini, aksine
onu politik açıdan destekleyeceğini söylemektedir. Örgütün amacı basit anlamda
SYRIZA’nın sol bir kılıfı olarak hareket etmektir. O tıpkı 2009’da AB emriyle
yapılan kesintileri uygulamaya koyduğunda sosyal demokrat parti PASOK için
SYRIZA’nın oynadığı role benzer bir rol üstlenecektir.
OKDE,
“gelecekte her şey anti-kapitalist devrimci güçlerin […] SYRIZA’ya (ikincil
olarak da Stalinist olan Yunan Komünist Partisi’ne) dönük taktik yaklaşımlarına
dayanacaktır.” demektedir ve açık bir dille şunu eklemektedir: “Öte yandan
‘SYRIZA demek reformizm demektir, öyleyse kurtulalım ondan’ yaklaşımı
yetersizdir. […] SYRIZA’nın ölümü ile ilgili öngörülerde bulunmak kesinlikle
iyi bir tavır değildir.”
İşçi
sınıfına derinlemesine düşman olan kariyeristler ve orta sınıf memurlarının
politik açıdan ikiyüzlü katmanının kendi argümanlarını kanıtlamakla ilgili
gülünç tarzı işte budur. SYRIZA’nın politikaları da OKDE’nin ortaya koyduğu
biçimiyle, DEBS’in politikaları da reform politikaları değil, emperyalist
gericiliğin politikalarıdır. İşçi sınıfının ve onun politik öncüsünün görevi,
onlarla doğru bir taktisel ittifak kurmak değil, sahip oldukları politik
yetkeyi parçalayıp onların sınıf düşmanının ajanları oldukları gerçeğini açığa
çıkarmaktır.
Alex Lantier
12 Haziran 2012
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder