Pages

09 Eylül 2011

Mısır’da Ordu ve Devrim


Birçok Mısırlı, Silâhlı Kuvvetler Yüksek Konseyi’nin Mübarek rejiminin politik retoriğine benzer bir dil tutturmasını dikkatle izliyor. SKYK’nin iddiasına göre, o “halk” güçleri arasında “tarafsızlığı” sağlıyor ama görünüşe göre, her cephede de başarılı olamıyor.

Esasında gerçekleştirdikleri isyanı hakiki bir devrime dönüştürmek niyetinde olan Mısırlılar, SKYK’nin mevcudiyetine silâhlı kuvvetlerin kimliğine ilişkin tanımın inceltilmiş bir biçimi ile yaklaşıyorlar. Eğer Mübarek karşıtı ayaklanmanın o ünlü şiarı, ordunun rejimi karşısında ve halkın safında ise, mevcut şiar, SKYK ile orduyu akıllı bir hamle ile ayrıştırıyor ve böylelikle devrimcilerle askerleri halkın safında olmaya çağırıyor, bu noktada SKYK, Mübarek’siz gerçekleştirilen bir dizi reform aracılığıyla Mübarek rejimini sürdürmenin yollarını arayan bir politik hasım olarak temsil ediliyor.

Ordu ve Devrim

Ordu ile devrimciler arasındaki ayrışma, Mübarek’in devrilmesinden de önce, gösterilerin kim oldukları bilinmeyen, muhtemelen Mübarek’in elindeki güvenlik güçleri ile asker üniforması giymiş kişilerce alevlendirildiği günlerde gerçekleşti. Sonradan subayların da onayladığı biçimiyle, çok sayıda gösterici tutuklandı, kadınların “bekâret” testine tabi tutulduğu bu tutuklamalarda ağır işkenceler yapıldı. Dahası Mısırlı göstericilerin ana talebi, tutukluların askerî mahkemeler yerine sivil mahkemelerde yargılanması ve asker eliyle gerçekleştirilen işkencelerin acilen son bulmasıydı.

Bunların yanı sıra (hepsi değilse de) birçok Mısırlı devrimci, uluslararası insan hakları üzerine çalışma yürüten gruplarca da onaylanan, ordunun karıştığı bu tip suistimallere ilişkin raporları inkâr etmek konusunda ısrarcı oldu. Bunların amacı, orduyla, özellikle yozlaşmış diktatöryel rejim ile halk arasında “tarafsız” kalıp sürece müdahale etmeyen ve orduda otuz yıldır çalışan, üst kademe ile dayanışma içinde olmaktı. Aslında ordu liderliğinin Mübarek’in devrilmesinden beri kullandığı retorik, ordunun “muhafaza edilen” ve hâlâ devrimi “muhafaza eden” taraflardan birisi olduğu tespiti üzerine kuruluydu.

On dokuz üyeli SKYK’nin başkanı, Mübarek’in eski savunma bakanı Mareşal Muhammed Hüseyin Tantavi, yanına Mısır Ordusu Genelkurmay Başkanı General Sami Anan’ı alarak, geçen Ocak ayında, Mübarek karşıtı on sekiz günlük ayaklanmanın sürdüğü günlerde, Washington’a gitti ve burada ABD’li subaylarla görüştü (Anan, ikinci ayaklanmanın başladığı şu günlerde ABD’de bulunuyor, muhtemelen ileriki günlerde Tantavi de ona katılacak.). Tantavi’nin ısrarla belirttiği üzere SKYK, demokratik seçimlere kadar, tüm politik, hukukî ve anayasal hazırlıklar tamamlanana dek sürecek geçiş sürecinde iktidarda kalacak ve bu süre zarfında ilgili hazırlıklar, SKYK’nin gerçekleştireceği düzenlemelerle uyumlu sivil bir kabine tarafından yapılacak.

Mübarek döneminden kalma ilk kabinenin devrimciler eliyle dağıtıldığı günlerde ordu iktidarın devrilmesinden yana oldu ve halkın yanında olan “yozlaşmamış” bir başbakan olarak İsam Şeref’i koltuğa oturttu. Ancak Şeref, son dört aylık pratiği ile devrimciler nezdindeki güvenirliğini yitirdi, zira o gerçek bir rejim değişikliğini işaret eden geçişsel değişimlere imkân verecek müdahalelere alan açmayan SKYK’nin dayatmalarını hiç mi hiç sorgulamadı.

Şeref, bu nedenle hükümetteki bakanlarını eskiden Mübarek rejimine verdikleri hizmetlere göre atadı. Geçen ay belirlediği ikinci kabinedeki bir dizi bakan da aynı şekilde tayin edilmişti. Ancak 8 Temmuz’dan beri Tahrir’de oturma eylemi yapan devrimcilerin basıncı ile bu bakanların bir kısmı Mübarek’in kapatılan Ulusal Demokratik Parti’sine hiç üye olmamış kişilerden seçildi. Öte yandan tayin ettiği içişleri bakanı ise devrimcilere utanmadan saldırmaya devam etti.

SKYK’yi Rüşvetle Satın Almak

Bu esnada ABD ve Suudi Arabistan, yanlarına muavinleri Birleşik Arap Emirlikleri’ni alarak, Mübarek’in yargılanmasına ilişkin SKYK üzerindeki baskıları kaldırdı ve yozlaşmış rejimin emir erlerinin yargılama sürecini karartmaya çalıştı. Suudiler, Mısırlı devrimcilerin karşı çıktıkları IMF’in önerdiği aynı miktarda bir parayı reddetme teşebbüsüne yardımcı olmak için SKYK’ye dört milyar dolar yardımda bulundu.

IMF’e, Dünya Bankası’na ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’na hiçbir zaman “hayır” dememiş olan Mübarek idaresi yoksulları otuz beş yıl boyunca mahvetti. Bugün ise Mısır, ABD hükümetinin izin verdiği görece daha geniş bir alanda hareket ediyor. ABD ülkeyi Arap Dünyası’ndaki devrimci kitlelerin ön cephesi olarak görüyor.

Amerikan emperyalizmi ellilerde ve altmışlarda Tayvan ve Güney Kore’ye kimi imtiyazlar bahşederek onları emperyal sermaye ile rekabetindeki ulusal kapitalist düzenlerinin gelişmesine izin vermiş bir güç. Üçüncü dünyadan her daim esirgenmiş olan bu imtiyazlar, söz konusu ülkelerin komünist komşularından görece daha müreffeh bir modele sahip olabilmeleri için verilmiş. Bu ise onların uluslararası komünizmin safına geçmemeleri için yapılmış.

Üçüncü dünya ülkelerinin emperyal sermayenin ülke ekonomilerine nüfuzuna engel olabilmek adına ortaya koydukları gayretler CIA destekli askerî darbelerle sonuçlanmış. Kimi örneklerde ABD’nin doğrudan müdahalelerine tanık oluyoruz.

Benzer bir mantık Mısır’da da işliyor. Mısır’daki ayaklanmanın isyan hâlindeki komşu Arap ülkeleri için bir işaret fişeği hâline gelebilecek bir dönüştürücü devrim olma ihtimali Amerikalıları korkutuyor ve bu korku ile ABD Mısır’a özel kimi izinler veriyor. Birleşik Arap Emirlikleri kaynaklı paranın IMF parasının yerini alması bu stratejik imtiyazın bir boyutu.

Mübarek Yöntemleri Şeklen Değişti Özde Her Şey Aynı

Bu para, daha fazla fon aktarımına ilişkin vaatler ve SKYK’nin devrimcilerin taleplerini engelleyip değişime direnmesi noktasında ABD’den aldığı destek, SKYK üyelerini yüreklendiriyor. Bu cesaretle SKYK, politik, ekonomik ve hukukî taleplerin ezilmesi adına, Mübarek’e benzer bir biçimde, muhalefetin gayrımeşru kılınmasına dönük benzer bir politik retorik devreye sokuyor.

Bir yandan Mısırlı gazeteciler ve muhalif isimler “yıkıcı” ve “yabancı” unsurlar olarak lanse edilirken, bir yandan da Tahrir Meydanı’nı işgal eden devrimciler, Mübarek’e karşı gerçekleştirilmiş ayaklanmaya önderlik eden devrimcilere “benzemedikleri” iddiası üzerinden, ayrıştırılıp gayrımeşru ilân ediliyorlar. Bu devrimciler, Mübarek’in devrilmesi öncesi Tahrir’e saldıran çeteleri ifade eden “baltacılar” olarak nitelendiriliyorlar. Böylesi bir retorik, 28 Ocak sonrasında toplanan göstericileri 25 Ocak’taki gösterilerde yer alan unsurlardan ayrıştırıp onları “ajan” olarak nitelendiren Mübarek’in retoriğine çok benziyor.

Birkaç hafta önce Abasiye mahallesinde yürüyüş yapanlara saldırıp yüzlerce insanı yaralayan çeteler SKYK üyelerince adı sanı bilinmeyen “halk komiteleri” olarak nitelendirildiler. Mareşal Tantavi ise bu çeteleri Mısır “halk”ı olarak tanımladı ve bunların SKYK’nin müdahalesine gerek kalmadan göstericilerin savunma bakanlığına ulaşmasına mani olduklarını söyledi. Oysa askerler mahallede yürüyüş kolunu dikenli tellerle kesip bir yandan da çetelerin saldırısını seyretmişlerdi.

Tantavi’nin iddiası gerçeklere aykırı. TV’de Ahir Kelâm isimli bir sohbet programı yapan gazeteci Yusri Fuda’nın gözlemleri de bu yönde. Fuda, Abasiye çetelerinin esasta başka mahalleden, Ayn Şems’ten geldiklerini, çete liderinin de Mübarek’in Cumhuriyet Muhafızları’nın bir üyesi olduğunu, bu ismin Mübarek ve SKYK yanlısı gösterilerde boy gösterdiğini, hatta eski diktatörü öven bir şarkı yazdığını söylüyor.

Arap Karşıtı Mısırlılık Şovenizmine Geri Dönüş

Bu gerçeklerin ötesinde, SKYK’nin gayrımeşrulaştırma gayreti en çok, zayıf bir halka olarak kabul ettiği, ayaklanmayı desteklemiş bir Mısırlı-Filistinli şairi hedef gösterdiği noktada yoğunlaşıyor. Böylelikle SKYK, devrimcilerin “yabancı” olduklarına dair iddiasına destek bulduğunu sanıyor, bu iddia ile devrimcileri gayrımeşrulaştıracağını düşünüyor. Ama bir yandan da SKYK, Sedat-Mübarek döneminde Mısır’ın çevre ülkeler tarafından tecrit edildiğini söylüyor. Oysa ayaklanma, ülkenin Arap dünyası ile yeniden entegrasyonu noktasında önemli adımlar atmış görünüyor.

Geçenlerde ünlü Mısırlı romancı ve edebiyat profesörü Radva Aşur’un oğlu, doğma büyüme Kahire’li olan Tamim Barguti, TV’de katıldığı bir sohbet programında, General Hasan Ruvayni tarafından hedef gösterildi. Merkezî Askerî Saha Komutanı ve SKYK üyesi olan Ruvayni, Barguti’nin “yabancı aksanı ile konuştuğunu ve devrimi desteklediğini, yabancı bir isme sahip olduğunu hiç de Mısırlılara benzemediğini” söyledi. Oysa babası ünlü Filistinli şair ve yazar Murid Barguti olan Tamim, Mısır aksanını anadili olarak konuşuyor.

Sohbet programını yöneten gazeteci şairin kimliği konusunda bilgi verdiğinde Ruvayni, Mübarek dönemine özgü bir üslupla, Sedatçı ve Mübarekçi anti-Arap Mısırlılık şovenizmine uygun olarak, şairin Filistinli kimliğine saldırıyor. Ruvayni ise “Filistinliler hususunda ulusal mutabakatı taahhüt eden tarafın Mısır” olduğunu ve “Mısır’daki 86 milyonluk nüfusun henüz tümüyle bitkin” düşmediğini, onun “büyük bir ülke” olduğunu söylüyor. Ruvayni ise yarı Filistinli bir Mısır vatandaşının Mısır’ın iç meselelerine burnunu sokmasına kızıyor. Ama o aynı öfkeyi, ülke ile ilgili alınan ABD menşeli kararlar için göstermiyor. ABD’nin Mısır’a müdahalesi ve bu ülke üzerindeki nüfuzu öfkenin hedefi olmuyor.

Filistin ve Arap karşıtı bu zehirli dil hukukî kovuşturmaya uğramıyor. Sedat döneminden kalma şovenizm ve tecrit siyaseti Mısırlılar arasında Arap ve Filistin düşmanlığını körüklüyor. Ulusal güvenlik adına Mısır’ın birlik ve beraberliği için bir tehdidin olduğunu söyleyen bu şahıs konsey üyelerince hiçbir şekilde eleştirilmiyor.

Düşmanı Geri Püskürtmek

Bu olay ardından üç yüz ünlü Mısırlı aydın Barguti’yi destekleyen ve Ruvayni’yi kınayan bir bildiri kaleme aldı. Ayaklanma yanlısı gazeteci Yusif Fuda da gazetedeki köşesinde Ruvayni’ye saldırarak, onun Filistin karşıtı tiradını ülkede devrimci değişimler talep eden tüm politik güçlere doğru genişlettiğini söyledi. Mübarek’i deviren gösterilerin önde gelen örgütlerinden biri olan 6 Nisan Hareketi, Ruvayni tarafından yabancılar tarafından finanse edilen bir güç olmakla suçlandı. Ruvayni, ayrıca bu örgütün üyelerinin Sırbistan’da eğitildiklerini, Kifaya (“Yeter!”) isimli demokrasi yanlısı hareketin de dış mihrak ürünü bir hareket olduğunu iddia etti.

Geçen ay SKYK tarafından yayımlanan Askerî Tebliğ dergisinin 69. sayısında 6 Nisan Hareketi’nin stratejisinin “ordu ile halk arasına nifak sokmak” olduğu söylendi. SKYK’nin devrimcileri gayrımeşrulaştırma operasyonunun başındaki isim olarak öne çıkan Ruvayni’ye karşı Kifaya’nın liderlerinden Corc İshak bu türden onur kırıcı iddiaların ispatı için kendisinden delil istedi ve bu delilin savcılığa teslim edilip kendisinin yargılanmasını talep etti. 6 Nisan Hareketi liderleri ise Ruvayni’yi mahkemeye vermeye hazırlanıyorlar. Ancak askerler onun sivil mahkemede yargılanamayacağını, kendisinin sadece askerî hukuka tabi olduğunu söylüyorlar. Esasında Kifaya ve 6 Nisan onur kırıcı bu saldırı hususunda tüm SKYK’ye dava açmak niyetindeler.

Önde gelen muhalif aydınlardan Profesör Hasan Nafah gazetedeki köşesinde SKYK’nin aldığı yabancı fonların ve fon kaynaklarının listesini yayınlayarak onun devrimci harekete yönelik suçlamalarından vazgeçmesini istedi. Yazısında çetelerle, SKYK’nin sonradan icat ettiği bir ifade ile, “halk komiteleri” ya da bizatihi “halk”la savunma bakanlığına yürüyen devrimciler arasında tarafsız kaldığı iddiasının yalan olduğunu, söz konusu tarafsızlığın karşı devrime hizmettiğini söyledi.

Ruvayni, SKYK ve tüm Mısır ordusunun, en büyük anti-demokratik güç olan ABD’nin eline baktığı artık bilinen bir gerçek. Böylesi bir destek, ordunun “tarafsız” kalışını izah ediyor. Mısır’daki karşı devrimci iki odak olarak Suudilerle ABD öne çıkıyor.

Mısır’da günlük yayınlanan gazete El-Masriyü’l-Yevm’deki köşesinde ünlü Mısırlı romancı Âlâ Asvani SKYK’ye saldırarak onun Mübarek’i deviren ayaklanmanın tek bir talebini bile yerine getirmediğini söylüyor ve SKYK’nin “devrimin safında” olup olmadığını sorguluyor.

ABD ve SKYK

Tüm bunlar olup biterken, bir diğer SKYK üyesi ve savunma bakanı yardımcısı Muhammed Assar, ABD’li ortakları ile “iki ülke arasındaki ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesi” amacıyla, son on yıldır düzenli olarak yapılan ve her yıl iki kez gerçekleştirilen bir toplantı için Washington’a gidiyor. Bu esnada AFRICOM (ABD Afrika Komutanlığı) komutanı General Carter F. Ham Kahire’yi ziyaret ediyor ve SKYK üyeleri ile görüşüyor. Bu görüşmelerde Afrika’daki, özellikle Libya’daki güvenlik meseleleri ve ABD-Mısır arası “eğitim işbirliği” konuşuluyor.

AFRICOM, ABD Savunma Bakanlığı’na bağlı dokuz Birleşik Savaş Komutanlığı’ndan biri. İlk altı komutanlık sadece bölge odaklı. AFRICOM bunlardan biri. Mısır bu komutanlığın odaklandığı saha dışında. Doğrudan ABD Merkez Komutanlığı’na bağlı olan AFRICOM, “Afrika’nın güvenliği” ile ilgili olarak Mısır’a danışıyor.

AFRICOM 2007’de, küçük Bush tarafından, başkanlığın doğrudan talimatı ile kuruldu. 2008’de tam anlamıyla operasyonel kılındı ve o günden beri Güney Afrika’nın muhalefetine rağmen Afrika kıtasında üslenmeye çalışıyor. Almanya’nın Suttgart kentinde olan karargâh binası söylentilere göre Obama tarafından, ülkedeki isyancıların iktidarı almaları ardından, Libya’ya taşınacak.

ABD’nin Mısır’ı bölgesel düzeyde sınırlandırma ve içerme gayretleri devam ederken, Amerika bir yandan da ülke içinde de faaliyetlerini yoğunlaştırıyor. Yakın dönemde Mısır’a atanan ABD büyükelçisi Ann Patterson’un itiraf ettiği üzere, ABD ülkenin politik hayatına katılımı için bir dizi sivil toplum kuruluşuna 105 milyon dolar verdi. Oysa Mısırlılar bu türden bir desteğe karşı çıkıyorlar. Bu muhalefet SKYK mensubu General Assar’ın “Mısır sokaklarındaki kafa karışıklığı”nın böylesi desteklerle oluştuğunu iddia etmesine neden oluyor. Esasında ortada yaşanan bir kafa karışıklığından sözetmek mümkün görünmüyor. Aksine Mübarek rejimi süresince ve onun yıkılması sonrası, ülkede ABD’nin oynadığı rol ile ilgili net bir fikir oluşmuş durumda. ABD parasını alanlar, SKYK tarafından hainler ya da dış güçlerin ajanları olarak etiketlendiriliyorlar.

Parayı Takip Et

SKYK’ye karşı aydınlardan ve devrimcilerden yükselen sesin iyice güçlenmesi ile birlikte SKYK’nin en önemli müttefiki aşırı zenginler oluyor. Bunların bir kısmı laik bir kısmı İslamcı. Her iki kesim de Mısırlılara en düşük asgarî ücretin (aylık 1200 Mısır Lirası, 200 Dolar civarı) verilmesi noktasında ortaklaşıyorlar. Bu kervana Müslüman Kardeşler ve çeşitli Selefî gruplar da katılıyor. 26 Temmuz’da İhvan’ın ve Selefîlerin de olduğu bir dizi güç arasında anlaşma yapılıp Tahrir’in “birliği” için gösterilerde beş talebin dillendirilmesi kararlaştırılmasına karşın, söz konusu kesim Tahrir’de, 29 Temmuz’da düzenlenen oturma eylemine saldırıyorlar ve orduyu destekliyorlar.

Ayaklanmaya sonradan, tereddüt ederek, duhul eden İhvan, görece daha kapsamlı bir role sahip olmaya çalışıyor. Bugün ABD yönetimi (8 Temmuz’daki oturma eylemine katılmayı reddeden) İhvan’ı açıktan muhatap alıyor. İhvan, SKYK ve burjuvazi ile ilişkilerinde yabancılık çekiyormuş gibi görünse de paranın kaynağını geriye doğru takip ettiğimizde, Suudi Arabistan ve ABD üzerinden arada bir dostluğun mevcut olduğu görülüyor. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, yeni muhafazakâr Cumhuriyetçilerin İslamcılar Mısır’da iktidara geldiği ABD yardımlarının kesilmesi önerisini Obama eliyle veto ettirmekle tehdit ettiğinde, kendi ülkesindeki dış siyaset stratejisi ile çatışacağını görmüyor.

Gelecekteki bir ayaklanmaya, kısmen korkuya ve kısmen de üstlerinin bulaştığı çürüme süreci tarafından lekelenmemiş, onlar gibi eski rejime tabi olmayan orta kademe milliyetçi subaylar eliyle gerçekleştirilecek bir darbeye ilişkin tüm söylentiler, devrimci anlamda açılacak yeni bir sayfaya işaret ediyor. Seçimlerin Kasım’a ertelenmesi ile durum iyice gergin bir hâl alıyor ve İslamcılarla diğer devrimci güçler, devrimci güçlerle ordu arasında ya da ordu içinde kimi çatışmaların oluşma ihtimalini artırıyor. Tüm bu olup bitenlerde Amerikalıların ve Suudilerin oynadığı rol, resmî retoriğe rağmen, aşikâr hâle geliyor. Mısır ve Mısırlıların geleceği ise belirsizliğini hâlâ muhafaza ediyor.

Joseph Massad
28 Temmuz 2011

Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder