Tahammülü zor rutubetli koşullarda güney
Mezopotamya’nın tuz bataklıklarını temizleyip sadece irmik ve hurma ile
beslenen, ırkî kökenleri yüzünden sürekli suiistimale uğrayan zencîler, yani
doğu Afrikalı köleler, dokuzuncu yüzyıl Irak’ında yüz binleri bulan bir
kitleyle on beş yıl süre boyunca isyana kalkıştılar. Zencîler, Irak’ın, İran’ın
ve Bahreyn’in önemli bir bölümünü fethettiler, on yıl boyunca Basra şehrini
ellerinde tutup burayı başkent yaptılar ve hattâ kendi paralarını bastılar.
Madencilik ve ziraat gibi emek yoğun faaliyetlerin
Müslüman imparatorluklarında yaygınlaşması ile birlikte köle ticaretinde,
özellikle Afrikalıların köleleştirilmesinde ciddî bir artış gözlemlenir.
Bu dönemde Afrikalıların köleleştirilmesi gerçeğinin
aklî bir kılıfa büründürülmesi gayreti de eşzamanlı olarak artar.
Klasik dönemin kimi yazarları çalışmalarında
zencilerin kalın kafalı ve yabanî olduklarından söz edip dururlar. Konuyla
ilgili klişeleri yinelemekten uzak duran Basralı Câhiz[*], muhtemelen Afrikalı
köklerinden mülhem, şunları yazar:
“Herkesin
ortak kanaati şudur ki zencîler kadar cömertliği evrensel düzlemde gelişkin
olan başka bir halk yoktur yeryüzünde. Herhangi bir öğrenme pratiğine ihtiyaç
duymaksızın bu halk tefin ritmi eşliğinde dans etme hususunda doğal bir
yeteneğe sahiptir. Dünyanın hiçbir yerinde onlardan daha iyi şarkıcı bulunamaz,
onlar kadar terbiyeli ve belâgatli olup dilini küstahlıktan uzak tutan başka
bir halk yoktur. Bedensel kuvvet ve fizikî dayanıklılık hususunda başka hiçbir
millet onlara üstün gelemez. Zencîler, asaletin faziletlerinden olan cesarete,
çalışkanlığa ve cömertliğe sahiptirler, ayrıca iyi huyludurlar ve kötülüğe çok
az meylederler. Onlar daima neşelidirler, yüzlerinde gülümseme eksik olmaz,
asil karakterlerinin bir delaleti olarak kimseye karşı haset etmezler.”
Zencî asiler, Abbasî imparatorluğundaki tüm toplumsal
sınıfların ortak referans düzlemi olan İslâm’a başvururlar. Hatırda tuttukları
önemli husus, İslam’ın başlangıcından itibaren mülksüzlerin bir devrimi
olageldiği gerçeğidir. Azad edilmiş Suriyeli köle Zeyd, Peygamber’in hem
üvey evlâdı hem de bir askerî komutandır. Müminleri ibadete çağırması hususunda
Peygamber’in görevlendirdiği ilk kişi, İslâm’ın ilk müezzini, Etiyopyalı bir
köle olan Bilâl’dir.
İlk İbrahimî vahiyler gibi köleliği açıktan
yasaklamasa da Kur’an kölelerin azad edilmelerinden ve yetimlerin
doyurulmasından sürekli bahseder; öte yandan İslâm’da kölelerin konumu teorik
açıdan Amerikalı kölelerden çok iyi muamele gören serflere yakındır. İslâmî
yasalar kölelerin efendileri kadar yiyecek ve giyecek temin edebilmelerini şart
koşar. Kölelerin de evlenme ve mülk edinme hakları mevcuttur.
Son vaazında Peygamber, köleliğin ırkî temellerine
ilişkin olarak Arap olanla olmayanın ya da siyahla beyazın Allah’ın varlığının
bilincinde olup olmamak dışında, fark bulunmadığını söyler. Zencî devrimciler
kendilerini köleleştirip zulme maruz bırakan tüccarlar ve toprak sahipleri
tarafından bu emirlere ihanet edildiğini görürler.
İsyanın lideri, hem İranî hem de Arabî kökene,
muhtemelen de Afrikalı kanına sahip olan Ali ibn-i Muhammed’dir. Peygamber’in
damadı ve amcaoğlu Ali’nin soyundan geldiğini iddia eden Muhammed, Şiî ve
Haricî fikirleriyle kelimelerini kullanır. Sihirle ilgili kimi becerilere sahip
olan Muhammed yarı peygambervari ifadelerle konuşur:
“Üzerime
bir bulutun gölgesi düştü. Gök gürledi, şimşek çaktı ve bir ses bana ‘Basra’ya
doğru ilerle’ dedi.”
Muhammed’in arkasından zencî kölelerin yanı sıra
işçiler, köylüler ve bir kısım bedevî yürür.
Asilerin gerilla taktikleri, onları takiben acımasız
katliamlar, Abbasî devletinin içindeki sekter, kabilevî ve sınıfsal ayrışmalar
hareketin zaferini muştular. Türkî, Slav, İranlı ve Arap köleler devrimin
bayrağı altında toplanarak El-Muhtare (Seçilmiş) şehrine yerleşirler.
Zamanla, isyanın sonunda, devrim saflarındaki Afrikalı olmayan insanlar sayıca
zencîlere üstün gelirler.
Son günlerinde “köle cumhuriyeti” hiziplere, sınıflara
ve birbirlerini düşman olarak gören rakip iktidar merkezlerine ayrışır. Bu
noktada Ali ibn-i Muhammed azad edilmiş kölelerin köle sahibi olabilecekleri
vaadinde bulunur. Zencî hareketindeki birlik havasının dağılıp ahlâkî saflığın
bozulması ile yeniden güç toplayan Abbasî orduları isyanı bastırma imkânı
bulurlar. Ali ibn-i Muhammed’in şişlenen başı Bağdat sokaklarında gezdirilir.
İsyanın mağlubiyetini kapsamlı bir köleleştirme
izlemez, aksine asiler merkezî hükümet güçlerine katılırlar. Kölelik hükmünü
sürdürür, ancak bin yıl sonra, Umman kontrolündeki Zanzibar’ın Avrupa
pazarlarına köle emeği ürünü baharat ve Hindistan cevizi göndermeye başladığı
yıllarda, doğu Arap dünyasında kitlesel köleleştirme gayretlerine tanık olunur.
Rubin Yasin-Kassab
[*] El-Câhiz (Gerçek ismi: Ebu Osman Amr İbn-i
Bahr el-Kinani el Fuqaimi el-Basrî [781 -Aralık 868/Ocak 869]): Zencî bir
kölenin torunu olan, Doğu Afrikalı, Afro-Arab âlim. Arap edebiyatı, biyoloji,
zooloji, tarih, ilk dönem İslâm tarihi, İslâmî psikoloji, Mütezile teolojisi
ile ilgili çalışmalar ve politik-dinî polemikler kaleme almıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder