Pages

22 Haziran 2009

Ali Ammar: Cezayir Halkının Yiğit Fedaisi

Ali Ammar, 14 Mayıs 1930’da Meliana’da doğdu. Çok fakir bir ailenin evladı olan Ali, küçük yaşta ailenin geçimine yardım etme yükümlülüğünü sırtlandı. Bir süre bir Fransız’ın tarlasında çalışarak, baskı altında yaşamanın, aşağılanmanın ve köleliğin ne demek olduğunu öğrendi.

Delikanlılık döneminde başkent Cezayir’e taşındı ve Cezayir Spor Kulübü’nde boks çalışmaya başladı. Bu mekân, onun birçok vatanseverle tanışmasına ve mücadele, özgürlük, devrim gibi kavramlara vakıf olmasına vesile oldu. Bir süre muhtelif adi suçlardan cezaevinde kaldı ve serbest kalır kalmaz bir fedai olarak FLN’ye katıldı.

Ali Ammar’ın FLN’nin silâhlı kanadı ALN’nin üniformasız askerlerinden biri olarak gerçekleştirdiği ilk silâhlı eylem, 1956 yılının başlarında bir polis muhbirine yönelikti. Ali Ammar, başarı ile taçlandırdığı eylemi sonrasında yoldaşı ve lideri, Başkent Cezayir Özerk bölgesinin askerî sorumlusu Sadi Yusuf’un gizlendiği eve yerleşti. Acil durumlarda bu gizli yerin yanındaki evlerin çatılarına kaçmak için bir gizli geçit inşa etmeyi Sadi Yusuf’a öneren de o oldu. Bu fikir bilahare uygulamaya konduktan sonra, defalarca hayat kurtardı. Gizli geçit yahut gizlenme yerlerinin inşası ve tasarımı bizatihi, bir zaman inşaatlarda duvar örmüş olan Ali Ammar’dan sorulurdu.

Ali Ammar, dâhil olduğu eylemlerde her zaman öncü kuvvetin başında yer alır ve büyük bir cesaretle görevini ifa ederdi. Belki daha da önemlisi, eylemleri neredeyse her zaman başarıya ulaşırdı.

Ali Ammar ve yoldaşlarının ele geçirilmesi, sömürgecilerin başlıca hedefi hâline gelmişti. Ancak Kasbah (Başkent Cezayir’de işgal döneminde Avrupalıların yaşadığı bölgeden ayrı olarak Arapların oturduğu muhit), Kabiliya ve Aures dağları gibi, örgüt sayesinde, içine nüfuz edilemez bir korunaklı alan hâline gelmişti. Tam da bu yüzden, düşman, FLN’nin örgütsel ağını parçalamak üzere yerlilerden müteşekkil “kontra” gruplar oluşturmaya yöneldi. Sömürücüler, Müslüman toplumun en alçalmış üyeleriyle bu iş için ilişkiye geçtiler ve büyük güçlükle de olsa bunlardan birkaçını biraraya getirmeyi başardılar.

Bunlardan biri, (Bud Abbot olarak da bilinen) Abdülkadir Rıfai adındaki namlı muhabbet tellalı, bu hususta polise yardımcı olmak noktasında özellikle heveskârdı. Yanındaki birkaç kişiyle beraber, FLN’ye duyduğu sempati malum olan bir Müslüman doktorun evine bomba yerleştiren oydu. Bu adamın ettiği zalimliklerin haddi hesabı yoktu. Had bilmezliği ve halka karşı duyduğu nefret halka ifşa edilmekle beraber bu hain, sömürgecinin korumasının onu dokunulmaz kıldığı zannı içerisindeydi.

Ancak FLN’nin adaleti onu ölüme mahkûm etti. Ali, onu öldürme onurunun kendisine verilmesini istedi ve böylelikle görevi Ali’yle beraber Arbacı Abdurrahman üstlendi. Gerekli istihbarata ulaşıldığında Ali harekete geçti. İnfaz tarihi, 29 Mart 1956 olarak belirlenmişti.

O gün başkentin Heliopolis sokağında Abdülkadir Rıfai, kendi türünden birtakım adamlarla beraber yemekteydi. İşte Ali ve Abracı, bu son yemekleri esnasında karşılarına dikildiler. Civardaki ahali, Rıfai’nin korkaklığına topyekûn şehadet etti. Sonunun geldiğini anlayan Rıfai, örgütten af dilenmeye başladı. Eylemlerinin psikolojik yönüne de özen gösteren Ali, orada olanlara FLN’nin kararının gerekçelerini izah etti. Ardından makineli tüfeklerle infaz gerçekleştirildi. Rıfai’nin ölümü, başkent Cezayir’in yeraltı dünyasında gözle görülür bir korkuya yol açtı. Bu durumun oluşumunda infazı gerçekleştiren Ali Ammar’ın kişiliğinin ve görgü tanıklarının anlattıkları hikâyelerin büyük önemi vardı. Rıfai’nin idamının ardından benzer bir akıbete uğramaktan çekinenler arasında örgüte katılım yönünde ciddî bir talep artışı yaşandı.

FLN, bu konjonktürde sözkonusu taleplere ilişkin şu koşulları öne sürdü:

1. FLN’nin cephanesini zenginleştirmek üzere tüm bireysel silâhların müsaderesi,

2. Uyuşturucu trafiğinin durdurulması,

3. Kumar ve fuhşun ortadan kaldırılması,

4. Bu işlere bulaşmış olanlardan hâlâ ulusal kurtuluş mücadelesinin gerektirdiği fedakârlıkları gönüllülük çerçevesinde gerçekleştirebilecek olanların tespiti,

5. FLN’nin komutası altında istihbarî bilgi ve fonların toplanması, katılımcıların güvenli bölgelere yerleştirilmesi.

Genel olarak bakıldığında bu hedeflere ulaşıldı, ancak elbette bu insanlar, meşru bir otorite olmanın gereği olarak örgütün dışında tutuldular. Örgüt, “kontra”yı çökerterek ciddî oranda mühimmat da elde etmiş oldu. Sayıları çok az olmakla beraber, FLN’nin iradesine boyun eğmeyenlere ise elbette merhamet edilmedi.

Örneğin Randon sokağında bir kahve işleten Mecebri adındaki kişinin durumu tam da bu türdendi. İnfaz timinin lideri yine Ali’ydi, hedeflerse Mecebri ve iki yardımcısı.

Ali kahveye girdiğinde, içeride birçok müşteri vardı. Buna rağmen Ali, silâhını hedeflere tereddütsüz doğrultup başka kimseye zarar vermeden sadece üçünü vurmayı başardı.

Bütün bu eylemlerin her birinin sonrasında aslında iki işi birarada hallettiğinin bilincinde olurdu. Bir yandan örgütün sinsi düşmanlarını ortadan kaldırıyor, diğer yandan artan bir oranda Kasbah sakinini korkularından azade kılıyordu. Bu insanlar infaz edilenlerin eskiden kendilerine yönelttikleri, şiddet dolu davranışlardan mustariplerdi.

Halka olan sevgisi her durumda kendini gösterirdi; bu sevgi herkesin malumuydu. Özellikle Sahravi adındaki polis ajanının infazını gerçekleştirdiği gün Kasbah halkının müşterek minnet duygularına mazhar olmuştu. Bu adam, vatanseverlere uygulanan işkencelerde görev alıp, akşamları evine dönerken işportacıların tezgâhlarını devirerek ve mallarının üzerinde tepinerek eğlenen biriydi.

Ali için en kıymetli şey, halkının ona gösterdiği bu kardeşçe muhabbetti.

Kendisine duyulan bu güveni, düşmanın ve yardakçılarının zulümlerini onlara iade ederek her seferinde haklı çıkardı, ta ki bir gün elde silâh, düşene kadar.

8 Ekim 1957’de polis saklandığı yeri kuşattı. Teslim olmasına yönelik çağrılara yanındaki yoldaşlarıyla beraber kulak asmayan Ali, düşman güçlerince katledildi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder