Buradan bakınca fark göremiyorum, Talat'ından,
Ata'sına, Şükrü'sünden Receb'ine gayet istikrarlı bir tutarlılık dışında:
Seyit Rıza'nın katledilmesinin 80. yılındayız.
Aşağıdaki kısa video Seyit Rıza'nın idamının hemen ardından “muzaffer” M.
Kemal'in 48 saat sonra Elazığ'a “girişini” gösteriyor. Ve bu “galibin” ziyareti
öncesi “hazırlıkların” hikâyesini İ. S. Çağlayangil şöyle anlatıyor. Okuyun
derim:
“- Sen Ankara’dan beni asmak için mi geldin?
Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla
yüzyüze geliyorum. Bana güldü. Savcı namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi.
Son sözünü sorduk.
- Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz,
dedi.
Bu sırada Fındık Hafız asılıyordu. Asarken iki kez
ip koptu. Ben Fındık Hafız asılırken, Seyit Rıza görmesin diye pencerenin
önünde durdum. Fındık Hafız’ın idamı bitti.
“Evladı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür.
Cinayettir!”
Seyit Rıza’yı meydana çıkardık. Hava soğuktu ve
etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe
ve boşluğa hitap etti:
-Evladı Kerbelayime, bê gunayime, Ayıvo zulimo,
Cinayeto, (-Evladı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir )
dedi.
Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap
rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme
vurdu, infazını gerçekleştirdi. Oğlu yaşında bir subayı öldürecek kadar katı
yürekli olan bir insanın bu mukadder akıbetine acımak zor. Ama ihtiyarın bu
cesaretini takdir etmekten kendimi alamadım. Asabım çok bozuldu. Emniyet
Müdürüne;
- Ben üşüdüm, otele
gidiyorum, dedim.”
Yektan Türkyılmaz
15 Kasım 2017
0 Yorum:
Yorum Gönder