22 Ekim 2015

,

Beyaz Toros’tan Ak Devlet’e


Algısız kavramlar boş, kavramsız algılar kördür.
[Immanuel Kant]

 

Ahmet Davutoğlu, Kürdistan’da (Van’da) “Ak Parti iktidardan indirilirse, buralarda beyaz Toroslar dolaşacak” derken, aslında devletin dönüşümünü, iktidar diyalektiğini ifşa etmiş olduğunun farkında mıdır, bilinmez. Ama Ak Devlet’in, Kürd’e karşı yürütülen kirli savaşın sembolü olan “beyaz Toroslar”ın ve dahası, oligarşinin, küresel ve yerel sermayenin halk düşmanı diğer uygulamalarının hem devamcısı ve ardılı, hem de sonucu ve ürünü olduğu aradan geçen yıllar boyunca sadece yapısal devlet-sermaye analizlerinin konusu olmakla kalmadı, çok sayıda örnekle de ampirik olarak kanıtlandı.

Kemalizm, Türk’ün Batı kapitalizmine ram oluşunun adıydı, Ak Devlet ise Müslüman’ın… Devletin egemen gücünün iki rakip fraksiyonu, emperyalizm ve küresel sermaye sistemi ile “stratejik ortaklıkta” buluştular, ayrıca Kürd’e düşmanlıkta…

Beyaz Toroslar, 1990’larda kirli savaş yıllarının sembolüydü; Ak Devlet ise kontrgerillanın bölgeselleştiği momentte bir yandan Suriye’de savaş yürütürken, öte yandan dıştaki savaşını içeriye taşımaya çalıştı. Reyhanlı, Kobanê, Suruç ve Ankara, bölgeselleşen kontrgerillanın, Batılıların “proxy war” dedikleri tarzda kullanılan ve “sahaya” sürülen işbirlikçi “cihadistlerin” marifetiydi.

Kemalizmin sıkıştığı yerde Ak Devlet yardıma koştu; emperyalizmin ve burjuvazinin “açtığı yolda, gösterdiği hedefe” durmadan yürüdü. Ezilenin mücadelesini düzlemek, öfkesini ve itirazını törpülemek, sesini kendi soluğuna katmak için çaba harcadı. Kemalizm, Türk’ü istenen kalıba sokmuştu; Ak Devlet’e ise Kürd’ü kendi ipiyle boğmak, Müslüman’ı kendi düzenine ideolojik olarak ram etmek görevi miras kaldı.

Bugün anketlerden, seçimlerden, sandıktan konuşmamızı isteyenlerin, kitlesel mücadele yerine burjuvazinin parlamentosunda koltuk hesabı yapmamızı dileyenlerin, “gittikçe otoriterleşen”, “Ankaralılaşan” Ak Devlet’ten ve “güç zehirlenmesine uğrayarak diktatörleşen” Erdoğan’dan söz açanların büyük bir kısmı, Ak Devlet’in ilk yıllarını “normalleşme süreci” diyerek olumlayanlardı. Onlara göre Ak Devlet, “beyaz Torosların” yokluk sebebiydi. Oysa o “beyaz Toroslar” hiç gitmemişti, Ak Devlet de değişmemişti, hep aynıydı; çünkü bu devlet -diyalektik dönüşümün bütünlüğü içinde- hep aynı devletti. Ak Devlet, hep bugünler için, askerîleşen polis ordusu için, İç Güvenlik Yasası için, Suriye’de ve Kürdistan’da yürüttüğü kirli savaş için, Karadeniz’de doğayı talan edebilmek için, Soma’da madencileri yerin altına gömebilmek için, kısacası, devlette devamlılığı sağlamak ve neoliberal kapitalizmin çarklarını döndürebilmek için “normalleşme süreçlerine” ihtiyaç duymuştu. Adına “normalleşme” denilen yıllar, sermaye devletinin, kontrgerillanın “nefes alma, soluklanma” yıllarıydı. Ak Devlet’in sözcülerinin kullandığı tabirle, “restorasyon” yapılıyordu.

Bugün gelinen noktada restorasyon sürecinin ve kurulu düzenin buna duyduğu ihtiyacın kendisinden ve ne’liğinden söz etmeyip, sadece yapılış biçimine takılanlar, mazrufa bakmayıp zarfı işaret edenler ve bizim de zarfla yetinmemizi isteyenler, liberalizmin “beyaz bayrağını” Ak Devlet’e karşı ezilenlerin, muhaliflerin eline tutuşturmak için uğraş verenlerdir. Oysa liberalizmin beyazı, beyaz Torosların da, Ak Devlet’in de içinden çıktığı rahimdir.

Beyaz Toroslar ve Ak Devlet, burjuvazinin ve müesses nizamın “beyaz terörünün” araçları, liberalizmin farklı momentlerde karşımıza çıkan tatbikat şekilleridir. Parçalara bakıp bütünü, ağaca bakıp ormanı, beyaz Toroslara bakıp Ak Devlet’i, Ak Devlet’e bakıp liberalizmi ve kurulu düzeni gözden kaçırmamak gerekir. Bazen piramidin tepesi gibi görünen şey, aynı anda altındaki yapıyı yıldırımın şiddetinden koruyan paratoner gibi de davranabilir.

Tevfik Ziya
21 Ekim 2015

0 Yorum: