05 Nisan 2017

,

Hamas Bildirgesi


Pazar akşamı Hamas’ın yeni bildirgesi basına sızdı ve bildirge Lübnan’dan yayın yapan Meyadin sitesinde yayınlandı. Palestine Ltd: Neoliberalism and National Liberation in the Occupied Territory [Filistin Ltd: İşgal Altındaki Topraklarda Neoliberalizm ve Ulusal Kurtuluş] isimli kitabın yazarı Tevfik Haddad, bildirgenin yayınlanmasından birkaç saat sonra sosyal medyada kaleme aldığı analizi paylaştı. Hamas’ın ideolojisini ortaya koyan bir belge olarak bildirge, 1988’den beri yayınlanan, kurucu niteliğe sahip ilk belge. Haddad’ın konuyla ilgili düşünceleri şu şekilde:
Tümünü çevirmeye vakit bulamadığım bu belge hareketin önemli bir politik aktör hâline geldiğini gösteriyor. Hareket, yönetim becerisini haiz bir aktör olarak bölgesel ve uluslararası eğilimlere de cevap veriyor. 19. Madde, Filistin’in herhangi bir parçasını teslim etmeye karşı çıkıyor ve “nehirden denize” formülünden vazgeçmiyor, aynı zamanda 67 sınırları içinde kalan ve başkenti Kudüs olan devlete ve mültecilerin, yerinden yurdundan edilmiş insanların geri dönüşüne dönük kabulü “Siyonist yapıyı hiçbir şekilde tanımayan, ulusal uzlaşmaya dayalı müşterek formül”ün olarak tarif ediyor, ayrıca bu kabulü, Filistinlilerin hakları konusunda tavizde bulunmak anlamına gelmediğini söylüyor.
Birçok yorumcu, muhtemelen bu 19. Madde’ye odaklanacak, oysa belgedeki diğer maddeler bu maddeden daha ilginç, zira bildirge yıllardır şu veya bu Hamas liderinin sözlerini yazıya döküyor, öte yandan 1988 bildirgesinde yer alan, bildirgenin ilk yazıldığı dönemde eleştirenlerin saldırmaktan zevk aldığı, Yahudi ve Mason karşıtı atıflara yer vermiyor.
Daha da ilginci, belgenin bölgesel ve uluslararası eğilimlerin bilincinde oluşu (bu noktada belge mezhepçiliğe ve teröre karşı savaşa/İslamofobiye atıfta bulunuyor) ve birçok yerinde İslam’ın ve Hamas’ın dine, etnisiteye, cinsiyete veya yurttaşlığa yönelik her türden zulme karşı çıktığını, bunlara karşı hoşgörülü ve ılımlı olduğundan bahsediliyor (Madde 8 ve 9). Bunun üzerinden 15. ve 16. Madde’de Siyonizmle Yahudilik arasında bir ayrım yapılıyor ve mücadelesinin özcü olmayan dinî temeline vurgu yapıyor (yani metin Siyonistlere, Siyonist projeye ve Filistin halkına saldıran, onun haklarını ihlal eden, dinden, milliyetten veya kimlikten bağımsız olarak onun toprağını işgal eden herkese karşı olduğunu beyan ediyor, Yahudi olduğu için Yahudi’ye karşıtlıktan söz etmiyor). (15); metinde bahsedilen diğer bir husus da antisemitizmin Avrupaî temeli (16); Hamas ulusal, dinî veya mezhepsel çizgiler üzerinden yapılan her türlü zulme itiraz ediyor. (16)
Madde 26’da Hamas, ulusal çeşitlilik ve diyalogu kabul eden demokratik bir oyuncu olduğuna vurgu yapıyor, FKÖ ise muhafaza edilmesi gereken ulusal çerçeve olarak tarif ediliyor ve onunla birlikte çalışılabilmek için örgütün geliştirilmesi ve demokratik temellerinin yeniden inşa edilmesi gerektiğini söylüyor (27). Filistin Yönetimi’nin Filistin halkının hizmetinde olması, ulusal projeyi, halkın güvenliği ve haklarını koruması gerektiğinden bahsediliyor (30).
Madde 33, Filistinli kadınların rolünü “bugünün ve geleceğinin inşa edilmesi için gerekli zemin, Filistin tarihinin kurucu unsuru, direniş, kurtuluş ve politik düzenin inşasının öncü gücü” olarak tarif ediyor. Arap ve Müslüman dünyasına atıfla belge (Madde 34-36), “Hamas tüm dinî, etnik ve mezhepçi unsurların ümmetin birliği çatısı altında birleşmesi gerekir, birliği ve ortak duruşu paramparça eden tüm yaklaşımlardan uzak durulmalıdır” diyor ve Filistin’in tüm Arapların ve Müslümanların ana davası hâline gelmesi gerektiğinden söz ediyor (Madde 35).
Madde 36 bence en ilginç bölüm. Burada karşımıza Fetih’in ideoloji dışı stratejik eğilimi çıkıyor: “Hamas, Filistin halkının haklarına destek veren tüm devletlerle işbirliğinin önemli olduğuna inanır ve devletin iç meselesine yönelik müdahalelere karşı çıkar. Hamas, ayrıca içte yaşanan gerilim ve mücadelelere dışarıdan müdahale edilmesine de karşıdır.” Müdahaleci olmayan yaklaşım üzerinden Fetih ve Hamas özerkliğini ve mali kaynak akışını koruyabileceğini, devletler içi ve devletlerarası politik ve sınıfsal mücadeleler karşısında tarafsız kalabileceğini düşünüyor. Bu formülasyon dâhilinde Hamas’ın muhafazakâr devletçi eğilimi açığa çıkıyor, zira örgüt, bölgesel düzenin köklü dönüşümünün parçası olmak yerine, bu düzenin içerisinde yer almak için çabalıyor. Bunun bilincinde olan örgütün bildirgesinin son maddesinde (41) şunu söylüyor: “Hamas, Arap-Müslüman halkın üzerinde kurulmaya çalışılan her türden hegemonyaya karşıdır. Diğer milletlerin ve halkların üzerinde hegemonya kurulmasına dönük çabaların karşısında durur. Dünyada tüm sömürgecilik, işgal, zulüm ve saldırganlık biçimlerini mahkûm eder.”
Tevfik Haddad
3 Nisan 2017

0 Yorum: