Tümünü çevirmeye vakit bulamadığım bu belge
hareketin önemli bir politik aktör hâline geldiğini gösteriyor. Hareket,
yönetim becerisini haiz bir aktör olarak bölgesel ve uluslararası eğilimlere de
cevap veriyor. 19. Madde, Filistin’in herhangi bir parçasını teslim etmeye
karşı çıkıyor ve “nehirden denize” formülünden vazgeçmiyor, aynı zamanda 67
sınırları içinde kalan ve başkenti Kudüs olan devlete ve mültecilerin, yerinden
yurdundan edilmiş insanların geri dönüşüne dönük kabulü “Siyonist yapıyı hiçbir
şekilde tanımayan, ulusal uzlaşmaya dayalı müşterek formül”ün olarak tarif
ediyor, ayrıca bu kabulü, Filistinlilerin hakları konusunda tavizde bulunmak
anlamına gelmediğini söylüyor.
Birçok yorumcu, muhtemelen bu 19. Madde’ye
odaklanacak, oysa belgedeki diğer maddeler bu maddeden daha ilginç, zira
bildirge yıllardır şu veya bu Hamas liderinin sözlerini yazıya döküyor, öte
yandan 1988 bildirgesinde yer alan, bildirgenin ilk yazıldığı dönemde
eleştirenlerin saldırmaktan zevk aldığı, Yahudi ve Mason karşıtı atıflara yer
vermiyor.
Daha da ilginci, belgenin bölgesel ve uluslararası
eğilimlerin bilincinde oluşu (bu noktada belge mezhepçiliğe ve teröre karşı
savaşa/İslamofobiye atıfta bulunuyor) ve birçok yerinde İslam’ın ve Hamas’ın
dine, etnisiteye, cinsiyete veya yurttaşlığa yönelik her türden zulme karşı
çıktığını, bunlara karşı hoşgörülü ve ılımlı olduğundan bahsediliyor (Madde 8
ve 9). Bunun üzerinden 15. ve 16. Madde’de Siyonizmle Yahudilik arasında bir
ayrım yapılıyor ve mücadelesinin özcü olmayan dinî temeline vurgu yapıyor (yani
metin Siyonistlere, Siyonist projeye ve Filistin halkına saldıran, onun
haklarını ihlal eden, dinden, milliyetten veya kimlikten bağımsız olarak onun
toprağını işgal eden herkese karşı olduğunu beyan ediyor, Yahudi olduğu için
Yahudi’ye karşıtlıktan söz etmiyor). (15); metinde bahsedilen diğer bir husus
da antisemitizmin Avrupaî temeli (16); Hamas ulusal, dinî veya mezhepsel
çizgiler üzerinden yapılan her türlü zulme itiraz ediyor. (16)
Madde 26’da Hamas, ulusal çeşitlilik ve diyalogu
kabul eden demokratik bir oyuncu olduğuna vurgu yapıyor, FKÖ ise muhafaza
edilmesi gereken ulusal çerçeve olarak tarif ediliyor ve onunla birlikte
çalışılabilmek için örgütün geliştirilmesi ve demokratik temellerinin yeniden
inşa edilmesi gerektiğini söylüyor (27). Filistin Yönetimi’nin Filistin
halkının hizmetinde olması, ulusal projeyi, halkın güvenliği ve haklarını
koruması gerektiğinden bahsediliyor (30).
Madde 33, Filistinli kadınların rolünü “bugünün ve
geleceğinin inşa edilmesi için gerekli zemin, Filistin tarihinin kurucu unsuru,
direniş, kurtuluş ve politik düzenin inşasının öncü gücü” olarak tarif ediyor.
Arap ve Müslüman dünyasına atıfla belge (Madde 34-36), “Hamas tüm dinî, etnik
ve mezhepçi unsurların ümmetin birliği çatısı altında birleşmesi gerekir,
birliği ve ortak duruşu paramparça eden tüm yaklaşımlardan uzak durulmalıdır”
diyor ve Filistin’in tüm Arapların ve Müslümanların ana davası hâline gelmesi
gerektiğinden söz ediyor (Madde 35).
Madde 36 bence en ilginç
bölüm. Burada karşımıza Fetih’in ideoloji dışı stratejik eğilimi çıkıyor:
“Hamas, Filistin halkının haklarına destek veren tüm devletlerle işbirliğinin
önemli olduğuna inanır ve devletin iç meselesine yönelik müdahalelere karşı
çıkar. Hamas, ayrıca içte yaşanan gerilim ve mücadelelere dışarıdan müdahale
edilmesine de karşıdır.” Müdahaleci olmayan yaklaşım üzerinden Fetih ve Hamas
özerkliğini ve mali kaynak akışını koruyabileceğini, devletler içi ve
devletlerarası politik ve sınıfsal mücadeleler karşısında tarafsız
kalabileceğini düşünüyor. Bu formülasyon dâhilinde Hamas’ın muhafazakâr
devletçi eğilimi açığa çıkıyor, zira örgüt, bölgesel düzenin köklü dönüşümünün
parçası olmak yerine, bu düzenin içerisinde yer almak için çabalıyor. Bunun
bilincinde olan örgütün bildirgesinin son maddesinde (41) şunu söylüyor:
“Hamas, Arap-Müslüman halkın üzerinde kurulmaya çalışılan her türden
hegemonyaya karşıdır. Diğer milletlerin ve halkların üzerinde hegemonya
kurulmasına dönük çabaların karşısında durur. Dünyada tüm sömürgecilik, işgal,
zulüm ve saldırganlık biçimlerini mahkûm eder.”
Tevfik Haddad
3 Nisan 2017
3 Nisan 2017
0 Yorum:
Yorum Gönder