Aynı Erdoğan, gençlere hitabında, vatanın arsa,
arazi gibi bir şey olduğunu söylüyor. Rabia işaretini bağlamından çıkartıp, Türkiye denilen burjuva cumhuriyet bağlamına taşıdığı momentte tek devletin,
tek milletin, tek vatanın, tek bayrağın o arsanın ve devletin tek sahibine
verilmiş bir söz, onunla yapılmış bir akit olduğu bugün daha net görülüyor.
Arsanın bölüşülme ihtimali, buna dönük korku, AKP’de tecessüm ediyor.
Mısır’da katledilen binlerce ihvan üyesi, AKP’nin
asla umurunda değil. O, hayatta kalmak adına, varolana biat etmeyi ifade ediyor.
AKP, taze Mısır dersinin öğrencisi. Mısır’sa, hilafetin kaldırıldığı günden
beri Müslüman âlemin önderi olmayı dert edinmenin iflası.
Çanakkale Savaşı ve sonrasında Müslüman âlemde bir
Mustafa Kemal figürü var. Bu sayede Hindistan Müslümanları, para toplayıp
Anadolu’ya gönderiyorlar. Bu para, İş Bankası’nın kuruluşunda kullanılıyor.
Cumhuriyet için din, ancak bu kadarını ifade edebiliyor. Sembolik manada bu banka,
arsanın, arazinin “gavurlar”dan temizlendiği momentte, yeni ülkenin kuruluşunu
temsil ediyor. Tüm üretim, ticaret, buna göre şekillendiriliyor. AKP’nin bu
noktada beyaz ya da pasif, herhangi bir devrim olma ihtimali bulunmuyor.
Erdoğan, bu anlamda, coğrafyada Mustafa Kemal’in
boşalttığı imgesel varlığın şişirilmiş bir biçimi olabiliyor. Ona saldırıya
odaklanma, onu sistemin zayıf halkası görüp tahkimatı oraya yapma, bir sonuç
vermiyor. Bu tahkimat, o balonu şişirene güç veriyor, nefes katıyor sadece.
Bu
açıdan, düne kadar “burjuva kliklerinden birine destek verelim, Erdoğan’ı
devirelim, buna da devrim diyelim” mealinde yazılar yazanların bugün birden
Kaypakkayacılık pazarlamaları, kendi yayınevinden çıkan kitabın reklâmı için
İbrahim’i istismar etmeleri, bir anlam ifade etmiyor. Herkes, bugün kendi öznel
varlığını yüceltmenin ve bu yüceltim karşısında beş vakit secde etmenin
kendisini politika zannediyor. Açmaz, burada galiba.
Sanatta olduğu gibi siyasette de tekil, kişisel
olanı genel, kolektif bir şeymiş gibi sunmak, bir meziyeti ifade ediyor. Kendi
özel çıkarlarını genele teşmil etme, bu konuda herkesi o çıkar önünde diz
çöktürme bahsinde AKP ciddi bir başarıya sahip. Sol ise her zamanki gibi
bindiği dalı kesiyor, sonra da “ben zaten inecektim” diyor. Değer, anlam ve
bağlam arasındaki ilişkiye karşı körleşiliyor. Belirli bir toplumsallık
karşısında kazanılmış değer, belirli bir tarihsellik karşısında edinilmiş anlam
ve bu ikisinin birlikte varolduğu özel bağlam, methiyelerle diri tutulmaya
çalışılıyor, ama bugün değere, anlama ve bağlama dair tek bir düşünsel-politik
bir faaliyete rastlanmıyor.
Tunus Nahda Hareketi lideri Reşid Gannuşi,
partisinin kongresi öncesi, dinî faaliyetleri ve siyasi faaliyetleri
birbirinden ayırmak istediklerini söylüyor ve “Bu, siyasetçiler için iyi
olacak, çünkü artık çıkarları için dini manipüle etmekle suçlanmayacaklar. Din
için de iyi olacak, çünkü artık siyasetin rehinesi olmayacak” diyor.[1] Bölge
genelinde birbiriyle tutarlı ve uyumlu bir süreç işliyor.
Galiba İhvan, Erdoğan’ın ikazına uymadığı için katlediliyor. Ona o katliamdan artakalan bir
simge kalıyor, o simge de müesses nizamın pekiştirilmesi için kullanılıyor.
Müesses nizam, “değeri, anlamı ve bağlamı her daim ve her yerde ben belirlerim”
diyor. “Onu görmezden gelelim, yok olup gitsin ki Şirinleri görebilelim!”
diyenle “sadece Gargamel’i görelim, cüssemizle ona saldıralım” diyen, aynı
kavşakta buluşuyor.
Gannuşi’nin sözü ile Binali Yıldırım’ın adaylığı
da tutarlı. İzmir vitrinine çıkartılmış, teknik işlerden anladığı düşünülen bir
isim, yarına dair bir şeyler söylüyor. Dişleri sökülmüş bir ağza demir
leblebiden söz etmek, bir anlam ifade etmiyor.
Erdoğan’ın Rize’deki konuşmasında
sarf ettiği, “iş bilenin, kılıç kuşananın” sözü, yapılan akit gereği dile
getiriliyor. Hulusi Akar’ın CHP’ye müdahale ettiği ve dokunulmazlık oylamasını
etkilediği konuşuluyor. Akar’ın NATO’nun arşınladığı bir arazinin subayı
olduğunu unutmamak gerekiyor. NATO, teknik bir kaleme indirgenmiş dini, tabiatıyla bağrına basıyor.
İş bilenin kılıç
kuşananınsa, demek ki, “iş bilmeme” üzerinden yapılan eleştiriler, bugün AKP ve
devlete yazgılı, ona bağlı, ondan neşet ediyor. Kolektif değeri, anlamı ve
bağlamı göz önüne almayan bir iş pratiği, patron ve müdür olmayı anlatıyor. İşin
işçisi, kavganın hamalı olmak gerekiyor. Müesses nizamın rüzgârına, dalgasına,
nefesine güvenmek, hiçbir sonuç üretmiyor. Evet, imansız yürek sineye yük, bu
sözse zihindeki çentik…
Eren Balkır
20 Mayıs 2016
Dipnot
[1] “We are Muslim Democrats, not Islamists”, 19
Mayıs 2016, MEE.
0 Yorum:
Yorum Gönder