O hâlde “laik” kelimesi “layık olmak”la birlikte
anlam kazanıyor. İşçi, köylü, yoksul, ezilen layık olmak üzerinden ya başları
okşanıyor ya da onunla alay edilip ona tokat atılıyor. Onlara yönelik bir orta
sınıfçı teorinin, ideolojinin ve politikanın anlamı kalmıyor. Bu üç pratik de
internet dünyasındaki “layk”lara indirgenmiş durumda.
Layk edilen ve layık olmaya dair eylemler ifa
ediliyor. “[…] ezenle ezileni, sömürenle sömürüleni, katliama uğrayanla
katledileni eşitleyerek” türünden ifadelere yer veriliyor. Böylece “katliama
uğrayanla katledilen” arasında tarihsel bir mücadelenin olduğunu da öğrenmiş
oluyoruz! Bu da layk ile ve layık olmakla alakalı galiba.
Sonra “DTCF devletin pilot bölgesidir” deniliyor.
Özel bir vaka seçiliyor. Twitter’da layk edilmeyen bir açıklama üzerinden, bir
genç, kadınlarca linç ediliyor. Devletin her yöne çekilebilecek “terör” kavramı
varsa, kadıncıların da “taciz” kelimesi var. Bu kelime üzerinden herkes layık
olup olmama bağlamında hizaya çekiliyor. “Halk denize hücum ediyor, vatandaş
denize giremiyor”sa, o denize layık olmak için “vatandaş” olmak gerekiyor.
Terör ve taciz kelimeleri o vatandaşı koruyucu birer zırh. Bu yüzden artık mor
atkılı zabıtalarımız var. Esasında ODTÜ’de ve başka yerlerde Müslümanlar “bu
okula layık değilsiniz” denilerek saldırıya uğruyorlar. Muhtemelen
sevgilisinden ağır bir sille yemiş genç, öfkesini dile getirerek, ama illaki
başkasını düşünerek, bir açıklama yapıyor, kadıncılar o genci “kadını
aşağılayan küfürler” ettiği için linç ediyor. Linç sol kültüre yerleşiyor,
taciz terör gibi bir işlev görüyor. Başkasını düşünmek ve ahlak defterden bir
bir siliniyor. Cameron avuçlarını ovuşturuyor.
Cameron ideolojisiz bir dünya istiyorsa, bu,
kimseyi bir araya getirmeyen, tek tek kişilerin başkasını düşünmemesini
sağlayan bir ideolojiyi savunduğu için. Sol ise halkı görmeyen, başkasını
önemsemeyen, sadece kendi sesine ve eylemine layık gördüğü özel bir cemaat inşa
etmeyi içine sindiriyor. Alevi bir genç, Maraş’ta ölen dedenin gençlerin halkı
önemsemeyip çatışmayı bilerek körüklemesi sonucu öldüğünü yazıyor. Devlet solun
bu huyunu bildiği için buralara yığınak yapıyor. O soldaki kibri ve dışsallığı
politikleştirerek, egemen olmasını istiyor. Türkiye düzlemini eğiyor, bu tip
unsurları kendi yatağına akıtıyor. Her yerde “ama Marksizm?” diyenler “başkası
cehennemdir” diyen Sartre ile yol alıyorlar. Marksizmi ise ta lisede yazdığı,
“başkaları için çalışmak lazım” diyen Marx isimli gencin ait olduğu kolektif
mücadele dâhilinde aramak gerekiyor. Özel insanların özel zihinsel işlemlerinde
değil.
Belirli bir sermaye ile önemsenmek ve değer bulmak
isteyenler, o sermayeyi her daim muhafaza etmenin gerilimini yaşıyorlar.
Buradan da yoksula, mazluma bazen acıyarak, bazen alay ederek, bazen de kızarak
yaklaşıyorlar. Duygu örüntüleri ideolojiyi ve fikri belirliyor. Özellikle
internet pratiği üzerinden tek tek birey olmaya ısındırılanlar duygu
örüntülerini siyaset zannetmeye başlıyorlar. Oysa duygu örüntüleri belirli bir
mesafenin kılıfından ibaret. Bilgi de mesafe alma meselesi ama onda mesafe
devrimci, duyguda ise teslimiyetçi.
Bugün batıdan kulağa boca edilen teoriler, büyük
ölçüde 1968 döneminin artçı sarsıntıları. Bu dönemin kimi isimleri dillerinin
altındaki baklayı çıkartıyorlar: “Bizim asıl amacımız Sovyetler’i yıkmaktı.
Sovyetler’e ve onun alanına da uyuşturucu ve seks dışında başka bir araçla
girmek mümkün değildi.” Özellikle Gezi’den sonra içkinin de parçası olduğu
uyuşturucunun ve seksin, AKP koşullarında, politik ve dolayısıyla yüce bir şey
oldukları söyleniyor. Müslümanlara “bizim gibi eğlenemiyorlar, bizim gibi sevişemiyorlar,
o yüzden böyleler” deniliyor. Bunlar ta seksenlerden beri “Sovyetler gidici,
onun yerini İslamcılar alacak” diyen batı kontrgerilla ve istihbarat
belgelerindeki akılla uyumlu.
Süreçte “şu Sovyetler
belasından kurtulsak, iktidar oluruz” diyen kimi solcular iflah olmadığı gibi,
“şu İslam’dan kurtulsak, acayip yol alırız” diyenlere de felah yüzü
gösterilmeyecek. Şeytanla yürütülen pazarlık, kendine layık olan özel kitle
teşkil etme merakı ve sadece kendi öznelliğini tanıma vesvesesi bir yol açmayacak.
Devlete ve sermayeye karşı mücadele, sol denilen yapının harcındaki devlete ait
çimento, sermayeye ait suyla mücadele olmaksızın boştur.
Eren Balkır
6 Nisan 2016
Dipnot
[1] Asım Kureyşi, “Terör, İdeoloji
ve Korku”, 25 Mart 2016, İştirakî.
0 Yorum:
Yorum Gönder