İşgalci
Siyonistler askerî kuşatma amaçlı teşkil ettikleri çemberi tamama erdirdikçe,
baskıcı tedbirlerini de uygulamaya sokmaya başladılar; ortam onlar açısından
çok uygundu. Ana amaçları Araplara ait her türden izi söküp atmak, yetişip
Siyonist bir politik ve edebi hayat dâhilinde bütünleşecek yeni eğilimler için
gerekli tohumları ekmekti.
Filistin’in
trajik bir biçimde İsrail’in eline geçişine dek Filistin edebiyatı yüzyılın ilk
yarısında gelişme imkânı bulan Arap edebiyat hareketinin ana mecrasının bir
parçası idi. Bu edebiyat kaynağını o dönemde edebiyat hareketine öncülük eden
Mısırlı, Suriyeli ve Lübnanlı yazarlardan alıyor, bu yazarların nüfuzu altında
bulunuyordu. Ünlü Filistinli yazarlar bile şöhretlerini büyük ölçüde
kendilerini kabul eden ve üretimlerini maddi yönden destekleyen Arap
başkentlerine borçluydu. Esasında o dönemde Filistin edebiyatının değerinin
azalmasına bir dizi faktör katkı sundu. İlgili dönemde Filistin politik arenada
ve Arap milliyetçiliği mücadelesi dâhilinde önemli bir konumda idi.
1948
sonrası Filistin edebiyatı Filistin veya mülteci edebiyatından çok, sürgün
edebiyatı olarak tarif edilebilecek yeni bir edebiyat hareketinin temellerini
atmayı bildi. Bu hareketin esas unsuru olan şiir son yıllar boyunca nitelik ve
teknik açısından ciddi bir ilerlemeye tanıklık etti. 1948 savaşını takip eden
kısa bir sessizlik dönemini büyük bir uyanış izledi, milli şiir, halkın milli
coşkusunu yansıtacak bir içerik ve biçim kazandı. Şiir Arap ve yabancı edebiyat
akımları ile etkileşime girdi, zaman içerisinde tekniğe dair geleneksel
kuralların zincirlerini kırdı, eski duygusal patlamaları redde tabi tuttu ve
duruma ait gerçekleri ile daha çok uyuşan derin bir hüzün ile ortaya çıktı.
Diğer
yandan işgal altındaki Filistin’de ortaya çıkan direniş edebiyatı ise ilkeler
açısından kökten bir ayrışma ile yüzleşti. İşgal altındaki Filistin’de Arap
edebiyatının omurgası kültürlü insanların ve tüm bir yazar kuşağının göç etmesi
sonucu kırıldı. Göçmeyip ülkede kalanlar çoğunluğu köylerde yaşayan, dünyanın
başka herhangi bir yerinde muadili olmayan politik, toplumsal ve kültürel
baskıya maruz kalan bir cemaat teşkil ettiler.
İşgal
altındaki Arapların durumlarına aşağıdaki tespitler ışık tutacaktır:
1.
Geride kalan Filistinlilerin büyük bir bölümü toplumsal koşulları sonucu yeni
bir yazar ve sanatçı kuşağı meydana getirmelerine imkân sağlayacak kültürel
standarda ulaşamadı.
2.
Köyden gelen yetenekli insanları bağrına basıp onları yüreklendiren Arap şehirleri
düşman eliyle yasaklı birer mekâna dönüştürüldü.
3.
Arap nüfusu tümüyle tecrit edildi ve Arap ülkeleriyle temas kuramaz hâle geldi.
4.
Siyonist askerî yönetim Arap nüfusa zorba yönetimlere has kısıtlamalar getirdi,
Arapların edebi üretimlerini sansürledi.
5.
Yayıncılık ve dağıtım araçları ya sınırlandı ya da ağır kısıtlamalara tabi
tutuldu.
6.
Araplar yabancı dil öğrenme fırsatından mahrumdu. Liseye gitmelerine izin
verilen insan sayısı çok azdı, üniversiteye girmeleri ise imkânsızdı.
Gene
de ortaya çıkmayı bilmiş edebiyat ürünlerini okurken Arap nüfusunun zulmün
zifiri karanlığından geçmek için mücadele verdiğini, varlığını sağlayıp
kendisini ifade etmek için işkencelerden geçtiğini akılda tutmak gerek. Bugün
Filistin edebiyatı kendi dilini ve ifadesini bulmayı bilmiş, bunları
somutlamış, kendisini yüreği heyecan ve coşku ile atan bir direniş edebiyatına
dönüştürmüştür.
Şiirin
direniş çağrısının ilk alameti olmasının sebebi işte bu ağır kuşatmadır, zira
şiir ağızdan ağza yayılan, basılmaya ihtiyaç duymadan yaşamayı bilen bir
güçtür. Şiir başından beri kalben öğrenilmesi ve duygulara hızla ve kolayca
seslenmesi kolay olan geleneksel edebiyat formudur. İlk başta aşk şiirlerinde
önemli bir patlamaya tanıklık edilir. Bununla birlikte geleneksel şiir de çokça
kaleme alınır. Ardından direnişin ilk tezahürü olarak halk dilinde, yerel
lehçelerde şiirler ortaya çıkmaya başlar. Esasında şiir Filistin tarihinde de
büyük bir rol oynar. Yirmilerden beri şiir tüm Arap dünyasında ciddi bir
şöhrete sahiptir. Şu şiiri neredeyse her Filistinli bilir ve ezbere okur. Şiir
1936’da İngiliz yönetimince idam edilmezden önce bir Filistinli savaşçı
tarafından, irticalen dile dökülmüştür:
Ah gece, şarkısını bitirene dek
Biraz daha kalasın tutsağın yanında.
O ki şafak vakti çırpacak kanatlarını
Rüzgârı savuracak
Cellâdını.
Ah gece, yürüyesin aheste
Dökeyim yüreğimi avuçlarına bir nefeste
Unuttun kim olduğumu,
Ne
dert çektiğimi belki de.
Ah çok yazık ellerinin arasından
Kaç saat gelip geçti.
Sanma sakın korkudan ağlıyorum
Bu gözyaşları ülkem,
O evinde aç
Babasız
Yavru kuşlar için.
Kim
besleyecek onları benden sonra?
İki kardeşim asıldı darağacında
Benden sonra.
Karım günlerini nasıl geçirecek,
Yalnız ve gözü yaşlı mı?
Daha bileziğini bile takmadım
Bileğine
Ülkem
silâh istiyor diye.
Halk
şiiri standartları gayet iyi geliştirilmiş bir edebiyat ortaya çıkmazdan önce,
1948 yılını takip eden yaklaşık on yıl boyunca hükmünü sürdürür. Hayatının her
türden dışavurumuna galebe çalan mağlubiyete tanıklık eden halk bu dönemde
kendisini ifade etmek için kimi yollar bulur. Düğün sabahları, akşam
oturmaları, tüm toplantılar bu şiirlerin etkisi ile idam mangalarına aldırış
etmeyen coşkulu gösterilere dönüşür. Birçok halk şairi hapse atılır ya da yoğun
kısıtlamalara maruz bırakılır. Halk şiiri akımı güçlenip yayıldıkça işgal
güçleri de zorba tedbirlerini artırır, bazı şiirleri katleder, Arapların
gerçekleştirdiği tüm toplantıları yasaklar. Bazı tedbirler bu direniş eğilimini
yok etmek şöyle dursun, beş yıl uykuda kaldıktan sonra yoğun bir güç ve canlılıkla
bir yanardağ misali yeniden ortaya çıkmasını sağlar. Altmışların başında yeni
bir edebiyat akımı zuhur eder. Bu yeni akımın ilkeleri aynı dönemin çoğunlukla
hüzünlü ve ateşli olan sürgündeki şairlerinin kaleme aldığı edebiyattan farklı
olarak cüretkârdır, yaşama gücüyle doludur, iyimserdir ve başkaldırı ruhuyla
yüklüdür.
Bu
yeni patlamayı takip eden on yıl en iyi hâliyle Arapların şahsiyetinin ve
kimliğinin mücadele ve dava ile bütünleştiği bir dönem olarak tarif edilebilir.
1948 sonrası birkaç yıl boyunca aşk şiirleri yazan o mağlup edilmiş, biçare
halk altmışların başında yılmaz, cesur, ümitvar ve gerçek bir direniş gücüne
dönüşür.
Aşk
şiirleri 1948 sonrası Arap halkını ezen yalnızlık ve mahrumiyete dair acı
duyguların bir sonucudur. Mağlup edilmiş bir azınlık olduklarına dair o his
zaman içerisinde isyana dair bir hisse dönüşür. Artık Filistinliler çetin
koşullarla yüzleşme konusunda önemli bir adım atmışlardır.
Direniş
kolay bir tercih değildir; o meseleyi hayat-memat meselesi olarak gören
acımasız bir düşmanla her gün savaşmaktır. Baskı tedbirleri ağırlaştıkça
direniş de çelikleşir. Sürgün şiirinin aksine direniş şiiri hüzün ve
gözyaşından azade, insanı hayrette bırakan devrimci bir ruh ile birlikte neşet
eder. Arap ülkelerindeki politik başkaldırılarda da çabucak makes bulması
gerçekten ilginç bir gelişmedir.
Direniş
şiiri sadece mana ve şiirsel etkide değil, ayrıca biçim ve teknikte de önemli
bir değişikliğe tanıklık etti. Bu şiir geleneksel şiir formlarını reddedip
gücünü yitirmeksizin modern teknikleri benimsedi. Mana açısından direniş şiiri
muhtelif ifade kanallarına başvurdu:
1.
Aşk: Bir kadına dönük aşk tümüyle
vatan aşkıyla bütünleştirilir. Kadın ve dünya tek bir büyük aşk içinde ele
alınır, büyük kurtuluş davasına dönüştürülür.
2.
Hiciv: Düşman ve uşaklarıyla alay
edilir, baskı amaçlı eylemler tümüyle acı bir alaycı tavırla ifade edilir. Bu
eğilim, tüm yaşananları er ya da geç değişmesi gereken, değişeceği ve olağan
yoluna sokulacağı kesin, kısa ömürlü ve geçici bir olarak koşul olarak gören,
diri ve ele geçirilmesi mümkün olmayan bir ruhu ortaya koyar.
3.
Başkaldırı ve itiraz. Düşman,
savaşçıların sağlam ve korku bilmeyen ruhları ile karşı karşıya kalır, o ruhla
yüzleşir. Direniş edebiyatının asli özelliği solcu olmasıdır. Bu,
Filistinlilerin hayatına hükmeden koşulların bir sonucudur. Bu koşulların şu
başlıklar altında özetlenmesi mümkündür:
1.
Arap nüfusunun ekseriyeti köylüdür ve İngiliz Mandası’na karşı 1948 öncesinde
Filistin’de meydana gelmiş devrimlerde ve ayaklanmalarda yer almıştır. Bu
insanlar aynı zamanda 1948’de, alınabilecek en ağır darbeyi yemişlerdir.
2.
Filistinliler kötü koşullarda yaşamaya çalışmakta, günlük tayını için mücadele
ederken bir de ağır baskılara tanıklık etmektedir.
3. Düşmanın varlığı emperyalist-kapitalist programların
bir sonucudur, ayakta kalması ise esasta kapitalizmle mümkün olmuştur. Dahası
direniş şiiri tüm Siyonist inançlara yönelik bir itirazdır. Hepsinin hakkından
gelir, topunu kâğıt gibi buruşturup bir kenara atar. O salt duygu değil,
muhakemeye de dayanan, tüm cüzleri dikişsiz lehimlenmiş bir edebiyattır. Her
şeyden önce bu edebiyat kesintisiz Arap devrimi zincirinde önemli bir halkadır,
Arap ilerici hareketi ile el ele gider. Tüm engellere ve müşkülâta rağmen
direniş edebiyatı gerçek bir edebiyat hâline gelmeyi ve savaşçı şairin
şahsiyetini takdim etmeyi bilmiştir.
Gassân
Kenefâni
1968
0 Yorum:
Yorum Gönder