Öncelikle darbenin oluşum süreci içinde olduğuna
şüphe yok. Darbe girişimi ülkenin geleneksel seçkinlerine ait. Bunların
arasında medya da var. Amaçları 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarını
terse çevirmek. İşçi Partisi’nden Dilma Rousseff’i yüce divanda yargılamayı
dert edinmişler. Mesele yolsuzluk veya başka bir suç değil. Hükümeti 2014’te
bütçe fazlasını hedeflenen ölçülerdeymiş gibi göstermek için borç para almakla
suçluyorlar. Oysa bu, başka cumhurbaşkanlarının yaptığı bir şey, öyle önemli
bir suç da değil. Kıyaslama yaparsak: ABD kongresindeki Cumhuriyetçiler,
hükümeti 2013’te üst borç sınırını aştığı için düşürmekle tehdit ettiler, bunun
üzerine Obama son geçerli tarihi uzatmak için hesaplama konusunda bir dizi
hileye başvurdu, bu, çok fazla tartışılmadı.
Eski cumhurbaşkanı Luiz Inácio Lula da Silva’ya
yönelik suçlamalar da doğru çıksa bile, şüpheli. Daha da önemlisi, suçlamalarda
bulunanlar, oto yıkama yolsuzluk skandalı ile Lula arasında hiçbir bağ
kuramadılar. Onarımını Brezilyalı bir inşaat firmasının yaptığı, denize nazır
bir villa almakla ve konuşma karşılığı birçok şirketten para almakla suçlanan
Lula bu suçlamaları reddediyor. Esasen bu işler cumhurbaşkanlığının sona ermesi
ardından yaptığı işler. Oysa Sanders’ın rakip başkan adayı Clinton’ı konuşma
karşılığı şirketlerden milyonlarca dolar almakla suçluyor ve bu, ne ABD’de ne
de Brezilya’da suç.
Bu davalara bakan hâkimin adı Sérgio Moro. Lula
ile Rousseff, Lula ile avukatı ve karısıyla çocukları arasında geçen, dinlemeye
takılan konuşmaları basına sızdırdığı için yüksek mahkemeden özür dilemek
zorunda kaldı. Lula’nın sorgulanması, sorgu kayıtlarının medyaya sızması, Lula
sorguya her daim kendi iradesiyle gelmiş olmasına rağmen kendisine 200 polisin
eşlik etmesi de gösteriyor ki soruşturma süreci politik bir niteliğe sahip.
Eğer Moro, Rousseff veya Lula’nın yolsuzlukla bağı olduğuna dair bir kanıta
sahip olsaydı, muhtemelen şimdiye dek bu kanıtlardan biri çoktan sızdırılmıştı.
Dinlemeye takılan özel ve kişisel konuşmaları sızdırdığına göre, böylesi bir
kanıtı haydi haydi sızdırıldı.
Brezilya’daki anti-demokratik, yozlaşmış seçkinler
ülkeyi demokrasi öncesi geçmişe geri götürmeye çalışıyorlar. O dönemde seçimler
liderlerin tercihleriyle kesintiye uğrayabiliyordu. Bu dönemin üzerinden
maalesef çok zaman geçmiş değil. 1985’e dek sürmüş olan diktatörlüğün temelini
1964’te ABD eliyle gerçekleştirilmiş darbe attı. Bugün de benzer girişimlere
tanık olunuyor.
Bugünkü süreçte ABD’nin rolü ne? Washington’ın
bölgedeki tüm solcu hükümetlerden kurtulmak istediği sır değil. Obama’nın geçen
ayki Arjantin ziyareti ve ABD yetkililerinden gelen açıklamalar ülkede başa
yeni bir sağcı hükümet geçse çok mutlu olacaklarını net bir biçimde ortaya koyuyor.
Bu güçler siyasetlerini de terse çevirip solcu hükümet aleyhine işlere
soyundular. Inter-Amerikan Kalkınma Bankası ile Dünya Bankası gibi borç veren
uluslararası kurumlardan gelecek kredileri bloke ettiler. Yukarıda bahsi edilen
darbede ABD’nin oynadığı rol çok açık. Burada tek istisna Ekvador. Bu
yarımkürede solcu bir hükümete karşı ABD’nin parmağının bulunmadığı bir darbe
henüz gerçekleşmedi. Bu yüzden birçok Ekvadorlu ABD’nin bu işte pay sahibi
olduğuna inanıyor.
Bu tür spekülasyonlar Brezilya’da pek de yersiz
değil. İşçi Partisi hükümetinin altını oymak için 2005’te ABD yasama faaliyeti
üzerinden müdahil olmuştu. Ülkeye, bilhassa devlet kontrolündeki petrol
şirketine dönük casusluk faaliyetleri, 2013’te Edward Snowden ve Glenn
Greenwald’un ifşa ettiği üzere, bu yöne işaret ediyor. Petrobas ile ilgili tüm
bu bilgilerin şirketteki skandallardan hemen önce ABD eliyle toplanması mutlaka
tesadüf olmalı. ABD ayrıca bir de bu bilgileri Brezilya muhalefeti içindeki
müttefikleriyle de paylaştı. Darbe girişimi dâhilinde rol oynayacak en önemli
isimler muhtemelen cumhurbaşkanı adayları José Serra ve Aécio Neves olacak.
Bunların da ABD’nin müttefiki olduğuna şüphe yok.
Elbette İşçi Partisi hükümetinin başı o kadar da
belada değil. Onca suçlamaya, ekonominin geçen yıla oranla yüzde 3,8
küçülmesine karşın bu böyle. Ama kimi bakanlarının hataları yüzünden 2010
sonundan itibaren harcamalarda kesintiye gidildi, faiz oranları arttı,
ekonominin küçülmesine neden olan başka tedbirler alındı, bunu bir de 2015’te
ağır tasarruf tedbirleri izledi. İşsizlik Aralık 2014’te yüzde 4,3 iken bugün
yüzde 8,2. Bunların yaşanmasına gerek yoktu. 360 milyar dolarlık döviz
rezervine sahip olan Brezilya ödemeler dengesi konusunda bir sıkıntı yaşamıyor,
bu nedenle genişlemeci makroekonomi politikaları ile belini doğrultabiliyor.
Rousseff ve Lula güçlü
düşmanları karşısında köşeye sıkışmış durumda olsa da onların üzerini şimdiden
çizmek pek mümkün değil. Bu iki isim ne zor savaşlardan geçti; düşmanlarının ve
diktatörlüğü destekleyen büyük medya şirketlerinin aksine diktatörlük döneminde
hapse atıldı. Eğer bu darbe girişiminden kurtulabilirlerse, ekonomiyi düzeltip
her şeyden önce anlamlı bir ekonomik ve toplumsal ilerlemeyi içeren o
miraslarına geri dönebilirler.
Mark Weisbrot
4 Nisan 2016
4 Nisan 2016
0 Yorum:
Yorum Gönder