07 Şubat 2016

,

Filistin’den İspanya İç Savaşı’na

Filistin’den İspanya İç Savaşı’na:
Arapların Tarihine Dair Yeni Bir Okuma Öneren Bir Belgesel
“Ben bir Arap gönüllüyüm. Özgürlüğü savunmak için Madrid’de kurulan cepheye geldim, Şam’ı savunmak için Guadalajara’ya, Kudüs’ü savunmak için Kordoba’ya, Bağdat’ı savunmak için Toledo’ya, Kahire’yi savunmak için Kadiz’e, Titvan için Burgos’a geldim.”
Necati Sıtkı’nın kızı okuyor bu satırları. Necati Sıtkı, eski Filistin Komünist Partisi genel sekreteri. Arapça kaleme alınmış olan babasının hatıratı, bizlere onun bir gönüllü olarak İspanya İç Savaşı’nda (1936-1939) yer aldığından bahsediyor. Sıtkı, General Francisco Franco’ya ve faşist güçlerine karşı Cumhuriyetçilerin safında savaşmak için Irak, Fas, Lübnan, Filistin, Mısır ve Cezayir’den gelen binlerce uluslararası gönüllüden biri.
Yazının başında geçen cümleler, Çok Uzaklardan Geliyorsun isimli belgesel filmin fragmanında geçiyor. Filmin yönetmeni Mısırlı Emel Ramsis. Çektiği filmler arasında Yalnızca Düşler (2005), Hayat (2008), Yasak (2011) ve Kelebeğin İzi (2014) gibi filmler var.
Çok Uzaklardan Geliyorsun Sıtkı’nın hikâyesi üzerinden pek bilinmeyen bir tarihe ışık tutuyor. Sıtkı, sosyal adalet ve demokrasi için mücadelenin evrenselliğine inanan diğer Arap yoldaşları ile birlikte İspanya İç Savaşı’na katılıyor. İtalyan yoldaşları ile mücadeledeki yerini alıyor. Savaş süresince bu Arap gönüllülerin bir kısmı ölüyor. Diğerleri ortadan kayboluyor, bazıları da savaş sonrasında ülkelerine geri dönüyorlar.
Yapımcılığını Necati Sönmez’in üstlendiği, Beyrut’ta bulunan Screen Institute tarafından desteklenen film tamamlandı. Filmi kısa sürede tamamlama gayreti dâhilinde Ramsis Indiegogo üzerinden bir kampanya başlattı. Böylelikle filmin bütçesinde eksik kalan kısmın tamamlanması ve 2016’da post-prodüksiyon aşamasına geçilmesi umuluyor.
Bir Hikâye Bulmak
2004’te Madrid’de sinema okurken Ramsis, İspanya İç Savaşı’na katılan Araplara dair “Arap Davasıyla Dayanışma Komitesi”ne ait İspanyolca bir dergide bir makaleye rast geliyor.
Ramsis’in ifadesiyle,
“Bu büyük bir keşifti, zira İspanyollar bile İspanya İç Savaşı’nda savaşmak için Arapların gönüllü olduğunu bilmiyorlardı”.
Esasında Arapların savaşa uluslararası gönüllüler olarak katılımı örtbas edilmiş bir gerçeklik. Arapların bu savaştaki rolleri ile ilgili bilgilerimiz, Cumhuriyetçilere Karşı Franco güçleri safında savaşmak için (o dönem İspanya’nın sömürgesi olan) Fas’tan İspanya’ya getirilen Faslı askerlerle sınırlı.
Açığa çıkartılması gereken bir hikâye olduğu umuduyla Ramsis, bu dergideki makalenin yazarının peşine düşüyor. İsmi Salvador Bufaroll’dur. Yazar, Ramsis’e Arapların iç savaşa katıldığı gerçeğini Moskova’da araştırma yaparken keşfettiğini söylüyor.
Ramsis yazarla tanışmasını şu şekilde anlatıyor:
“Araştırması esnasında bulduğu isimlere mektuplar gönderdiğinden, cevap bekleyip durduğundan, bu sayede söz konusu isimlerin gerçek karakterler olup olmadığını kontrol ettiğinden bahsetti. Ben de ona konuyu araştırmak istediğimi söyledim, o da elindeki tüm belgeleri bana verdi.”
2004’te Bufaroll’a tanışıyor. 2007’ye dek konuya dair tarih araştırmaları içine dalıyor. Bu konuda Granada’daki Fundación Euroárabe’ın (Avrupa Arapları Vakfı) büyük desteğini görüyor. Vakıf, Ramsis’e araştırma yapacağı bir yer ayarlıyor.
Bu üç yıllık süre zarfında Ramsis, “İspanya İç Savaşı ile ilgili birçok çalışmayı okur, ilgili tarihsel momente dair bilgi sahibi olan başka insanlarla tanışıyor.” Savaşla bağlantılı bir Arap aile bulmaya gayret ediyor. Sosyal adalet ve politik özgürlükle ilgili arzularını o aileye dair portre içerisine yerleştirmeye çalışıyor.
“İspanya İç Savaşı ile ilgili bir belgesel çekmekle belgeseli üzerine kuracağınız özel bir insan hikâyesi bulmak arasında belirli bir fark vardır. Bu sebeple elde kimi tarihsel bilgiler mevcut ise de ben bu savaş esnasında yaşamış Arapları bulmaya ve onlarla ilgili bir şeyler kaleme almaya çalıştım.”
2007’de Madrid’de iken Ramsis, Necati Sıtkı’nın hatıratının İspanyolca çevirisine denk geldiğinde o aradığı hikâyeyi de bulmuş olur. 1936’da İspanya’ya gelen Filistinli komünist Necati Sıtkı, Franco’ya karşı gönüllü olarak savaşmış bir isimdir. Profesör Nieves Paradela tarafından tercüme edilen kitapta Sıtkı, kırk yıllık sessizliğin ardından, savaştaki gönüllü faaliyetlerinden bahsetmektedir.
Ramsis, derhal Paradela ile temas kurar. Paradela, Sıtkı’nın iki kızından biriyle temas hâlinde olduğunu söyler. Böylelikle Ramsis, Sıtkı’nın aile üyelerinden bir kısmının hâlen hayatta olduğunu, onlarla temas kurabileceğini öğrenir. Bu, iç savaşa katılan Arap erkeklerin aileleri için pek geçerli olmayan bir imkândır.
Kısa bir süre sonra Ramsis, Sıtkı’nın küçük kızı ile tanışmak için Yunanistan’a gider. Orada Sıtkı ailesinin tüm hikâyesini öğrenir. 2015’te Ramsis, Moskova’ya giderek orada Sıtkı’nın büyük kızı Devlet ile tanışır.
“Sıtkı’nın Devlet’i nasıl kaybettiğini biliyorum. Devlet, İspanya İç Savaşı başlamazdan üç yıl önce dünyaya gelmiş. Kızı yirmi beş yıl boyunca Moskova’da yaşamış. Ailesinden ayrı kalmış. Ancak onlarca yıl sonra tüm aile Beyrut’ta bir araya gelebilmiş.”
Sıtkı ailesi, İspanya İç Savaşı, 1948 Nekbe, Lübnan İç Savaşı, II. Dünya Savaşı gibi modern tarihin önemli momentlerine tanıklık eder. Devlet, II. Dünya Savaşı esnasında Rusya’dadır. Ramsis’e göre tek başına Devlet’in hikâyesi bile bu ailenin bölgemizin tüm tarihini kapsadığının bir delili gibidir.
Özcü Arap Okumalarını Yeniden Aşmak
Ama Arapları Avrupa’nın demokrasi mücadelesinde yer aldığını göstermek suretiyle Çok Uzaklardan Geliyorsun isimli bu film de mevcut tarihyazımına dair tartışmayı dışavurmakta ve aynı zamanda yirminci yüzyılın politik Araplarının toplumsal mücadelenin evrenselliğine nasıl inandıklarını göstermektedir.
“İspanya İç Savaşı, bir yandan faşizmle demokrasi arasındaki açık mücadeleyi ortaya koymaktadır. Faşizm-demokrasi ikiliğini modern tarihte bu savaş kadar çırılçıplak sergileyen, dışavuran başka bir savaş yoktur.”
Kahire Uluslararası Kadın Filmleri Festivali direktörü ve kurucusu olan Ramsis bu cümleleri kuruyor ve sözlerine şu şekilde devam ediyor:
“Kaderlerinin ortak olduğuna inanan, mücadeleyi sınırları ve milliyetleri aşan bir üslup dairesinde ele alan binlerce uluslararası gönüllü İspanya’ya gitti. Onlar, demokrasi mücadelesi İspanya’da muzaffer olduğu vakit bu mücadelenin tüm diğer Avrupa ülkelerinde de benzer kazanımların elde edilmesini sağlayacağına inanıyorlardı.”
Anlatılan hikâye, Arapların politik açıdan faal olamayan, mücadele içerisine giremeyen varlıklar olduğunu söyleyen, uzun süredir dillendirilen klişeye bir reddiye sunuyor.
Ramsis’in tespitiyle,
“Arapların İspanya İç Savaşı’na katıldığı gerçeği, Araplar olarak bizlerin Avrupa’nın modern tarihinde ortaya çıkan önemli politik hareketlerde hayatî bir rol oynadığımızı, bu rolün aynı zamanda otuzlar ve kırklar boyunca yürüttüğümüz politik faaliyetin bir dışavurumu olduğunu göstermektedir. Bu politik faaliyet dâhilinde belirli meselelerle ilgilenmiş, sömürgecilik karşıtı mücadele içerisine girmişiz, üstelik bu mücadele sosyal adalet ve demokrasiyi savunan birçok solcu parti ve hareketi içermiş.
Örneğin Cumhuriyetçilerin safında savaşmak için İspanya’ya gitmesine karşın Necati Sıtkı, Cumhuriyetçilerin mücadelesinin önemli bir unsurdan mahrum olduğunu düşünüyor, zira bu hareket, Fas’ın sömürge olmaktan çıkartılması gerekliliğini sosyal adalet mücadelesinin nihai başarısına doğru atılması gereken bir adım olarak görmüyor.”
Sıtkı ve yoldaşları ise politik bilinçleriyle sömürge olmaktan çıkma çabalarıyla Avrupa’da faşizmin ezilmesi mücadelesi arasındaki ilişkiyi görüyorlar. Bu aşamada Araplarda bugün varolan Sünni-Şii ayrışması veya mezhepçilikle ilgili yaklaşımlara itiraz ediyorlar ve Arap dünyasının “diğer ülkelerdeki sosyal adaleti ve demokrasiyi savunan güçlü politik partiler ve hareketlere asla ev sahipliği yapmadığına dair yanlış kavrayışı bir kez daha aşıyorlar.”
Bunun dışında film, sınırların mültecilere karşı birer duvara dönüştüğü bugünün aksine, otuzlarda ve kırklarda nasıl dayanışmaya ait bir sembol hâline geldiğini ortaya koyuyor.
Ramsis’in ifadesiyle,
“İspanya’da Araplara Nazizmden kaçan Almanlar, Mussolini’den kaçan İtalyanlar katılmışlar. Her iki grup da İspanya İç Savaşı’nı politik mücadelelerinin ayrılmaz bir parçası olarak görmüş.
Oysa bugün sınırların Doğu’ya bakan yüzü açık, Batı’ya bakan yüz ise kapalı. Mülteciler veya yasadışı göçmenler Avrupa sınırlarında hiç istenmiyorlar.”
Ramsis’e göre,
“örneğin Suriyeli mülteciler sorunu Türkiye, Lübnan ve diğer ülkelerde mülteciler için nasıl kota konulacağına dair endişelerle birlikte hızla politikleşti. Mültecilik, dilencilik gibi bir şey olarak görülüyor. Bu çelişkiyi içeren tarihsel bağlamı, kimi Batılı ülkelerin günümüzde yaşanan mülteci akınlarına sebep olan bu savaşların başlatılmasında nasıl roller oynadıklarını kimse incelemek istemiyor.”
2004’te başlayan çalışmasıyla film projesi, belirli kişilerin gayretleri sonucu tamamlanmak üzere. Bu kişilerden biri Ramsis, diğeri de kocası. Ama Ramsis’in ifadesiyle, “hiçbir filmin sinema perdesine bu türden bireysel gayretlerle taşınabilmesi mümkün değil.”
Ramsis, prodüksiyon için bağış almak istemiş. Beyrut Sinema Enstitüsü’nden destek almış. Ama hâlâ başka bağışlar ve yardımlar almak için uğraşıyor.
“Mesele bugünkü sinema piyasasının hâkim görüş ve yaklaşımları tercih ediyor olması. Filmler, Araplara dair klişelere oynamak, onları mülteci veya terörist olarak göstermek zorunda. Arapların farklı bir yoldan sergilenmesi için hiçbir alan tanımıyorlar. Çok Uzaklardan Geliyorsun isimli bu film, Arapların bu şekilde mağdur göstermekle hiç ilgilenmiyor, bu sebeple sinema fonları aktaran çevreler için bu yaklaşım yetersiz kabul ediliyor.”
Filmin çekimleri hâlen Lübnan, Moskova ve İspanya’da devam ediyor. Film ekibi kısa süre önce Indiegogo üzerinden bir kampanya başlattı. Ramsis’in ifadesiyle “bu kampanya, mevcut film piyasasına ve onun hâkim sinema anlayışı konusunda gösterdiği takıntılı yaklaşıma karşı açtığımız savaşın bir dışavurumu.”
“Kampanyamıza katkı sunan insanlar, bu savaşı sürdürmemiz konusunda bize katkı sunmuş oluyorlar. Bu savaş kolektif hafızamızın ve tarihimizle ilgili olarak cereyan eden daha büyük bir savaşın parçası.”
Nurhan Tevfik

0 Yorum: