Geçen hafta ikinci sınıftaki küçük kuzenim
pencereleri sarsan bir patlamanın ardından koşarak içeri daldı. “Evin
sallanması umurumda değil, onun içinde ölmek istemiyorum” dedi nefes nefese.
“Ölmeyeceksin” diyerek rahatlatmaya çalıştım onu. Sonra dışarı çıkıp oyununa
geri döndü. Peşinden gittim. Bir grup çocuk politik bir oyun oynuyorlardı:
Cumhurbaşkanı Hadi’ye Karşı Abdulmelik Husi. Görevleri rehin tutulan kedileri
kurtarmaktı. Yanlarına oturup oyunlarını izledim, demokrasi, adalet, ulusal
diyalog konferansı gibi kelimeler çalındı kulağıma. Sünni veya Şii kelimeleri
hiç dillendirilmedi.
Yemen’de sohbetlerde bir mezhebe bağlılığın
nadiren gündeme geldiği gerçeği düşünüldüğünde, bu, pek de şaşırtıcı değil. Ama
bu gerçek yavaş yavaş değişiyor, birçok insan, ülkedeki tarihsel çeşitliliğin
ve hoşgörünün artık geçmişe ait bir şeye dönüşmesinden korkuyor.
Yemen’de mezhepsel eğilimlerin veya yarılmaların
olmadığını söylemek elbette doğru değil (seksenlerde bu gerçeği Dr. Şelag Veyr
izah etmişti) ama mevcut güç mücadelesini Sünnilerle Şiiler arasındaki tarihsel
teolojik farklılıklar üzerinden izah etmedeki aşırı basitleştirici tutum da
alabildiğine yanlış.
Söz konusu tespitin doğru olmaması, burada
özetleyeceğim çeşitli sebeplere bağlı:
İlk neden, yaygın biçimde Husiler olarak bilinen
Ensarullah’ın bileşimine dair elde toplanmış herhangi bir istatistik yok ise de
genel kanaate göre örgüt üyelerinin önemli bir bölümünün Zeydi ama aynı zamanda
aralarında İsmailîlerin, Şafîlerin ve Caferîlerin bulunduğu, Şiilik ve Sünnilik
dairesinde duran muhtelif din okullarından geliyor oluşu. Birçok Sünni kabile
üyesi ve asker de Husilere katıldı ve onlarla birlikte savaşıyor. Esasında Taiz
Müftüsü Saad Bin Âkil gibi önde gelen kimi Şafî liderler de Husi liderleri
arasında ve bugün başkente ilerlemelerinden önce yapılan oturma eylemlerinden
birinde bu müftü Cuma vaazı vermişti.
İkinci neden, Zeydilerin Sünni âlimlerle benzer
öğretileri ve fıkhî görüşleri paylaşıyor olması. “Yemen Neden Önemli?” isimli
kitabın yazarı Helen Lackner’ın ifadesiyle, “meselenin dinî görüş farklılıkları
ve Sünni-Şii ayrımıyla, varsa da çok az bir alakası var. Mesele, aşiret
bağlılığı, güç, kontrol ile kalkınma (eksikliği) ve giderek fakirleşip acı
çeken nüfusa ayrılan sosyal güvenlik harcamalarını içeren sosyal bütünlük
temeline dayanıyor.
Üçüncü olarak, toplumdan bahsedersek, Yemenliler,
uzun süre ırksal ayrım gözetmeden yaşadılar ve yaşıyorlar. Yemen’de farklı
mezheplerden ve dinî okullardan birçok kişi, camilerde omuz omuza saf tutuyor
ve farklı mezheplerden insanlar ‘dönüşüm’ ya da özel usullere başvurmadan
evlenebiliyorlar, mezhepsel bağlılık kökenli cinayetlerse oldukça nadir.
Dördüncü olarak, Husiler’e göre amaçları
Zeydîler’e özel veya Zeydî düşüncelerini temel alan bir “Zeydî rejimi” kurmak
değil. “İslamcılar ve Devlet: Yemen ve Lübnan’da Meşruiyet ve Kurumlar” isimli
çalışmanın yazarı Doçent Doktor Stacey Phillbrick Yadav’in tespitiyle, “Aynı
şekilde Islah Partisi’nin üyeleri ağırlıklı olarak Sünni ama bu, partinin
hilâfeti yeniden tesis etmek için çalıştığı anlamına gelmiyor.”
Beşinci olarak, bütün Zeydîler Husi değiller.
Çokça tanınan Zeydî âlimlerin ve dinî merkezlerin Husilere bakışı, kendi öz
duruşlarına göre şekilleniyor.
Altıncı neden, kırsalın yaşadığı mahrumiyetle
kapsamlı politik mücadeleler ve çatışmalar arasındaki bağın analiz edilmemesi.
Geçiş hükümeti insanların dertlerini görmezden geldikçe memnuniyetsizlerin
sayısı çoğaldı. Bardağı taşıran son damla da, 29 Temmuz 2014’te yönetimin
akaryakıt sübvansiyonlarını yüzde 60-90 oranında kesmesi oldu. Toplu
protestolar yaşandı ve Husiler bu sorunlar üzerinden saflarına birçok kesimden
(sadece Zeydî olmayan) farklı ve yeni insanlar kattılar.
Yedinci olarak, mezhepsel yarılmalar Husilerin
yükselişini “Sünniler”i savunmak için daha fazla insanı saflarına katmak
amacıyla kullanan El-Kaide gibi kimi gruplar tarafından istismar edilse de,
bugün El Kaide ile savaşan herkesin Şii ya da Husi olmadığını hatırlamak lazım.
Sekizinci olarak, eğer bu, bir mezhep meselesi
olsaydı, teknik olarak bir Zeydî olan Ali Abdullah Salih (Arap Baharı döneminde
ülkeden kovulan eski lider) 2004-2010 yılları arasında Husilere altı kez savaş
açmazdı. Görünüşe göre, geçmişin eski düşmanları bugün geçici bir ittifak
kurdular. Bu da çatışmanın doğası gereği politik olduğunu gösteriyor.
Dokuzuncu olarak, yakın zamanda yapılan
gösterilerde eylemcilerin veya gazetecilerin tutuklanmaları türünden Husilerin
yaptığı hak ihlallerinin sebep olduğu mağduriyetin mezhepsel bir boyutu mevcut
değil.
Son olarak, (dünyadaki) farklı siyasî kesimler
arasındaki jeopolitik gerilimler meydanlarda olup biteni hâliyle etkilerken,
ülkenin siyasî dinamiklerini sadece dış müdahale etkisiyle açıklamak yanlış
olur. Ayrıca meseleyi ifade ederken süregiden meseleyi mezhepsel olana dair dar
bir çerçeveye oturtmak, geçiş hükümetinin sorumluluklarını yok ediyor ve
onların Yemen’in tamamına yayılmış yerel sıkıntılarla ilgili sorumluluklarını
hatırlatmak yerine, hükümetin tüm sorumluluğu dış güçlere yıkmasına yardımcı
oluyor. Ayrıca ülkedeki hak ihlallerinde Husileri mevcut ihlalleri siyasî
emelleri nedeniyle değil de dinî farklılıkları sebebiyle yapmakla suçlamak,
onların yol açtıkları hak ihlallerini aklıyor.
Bu on noktanın da
gösterdiği üzere, mesele, dinî savaşa indirgenemez. Yemen’deki siyasî
dinamikleri anlamak için analizler bu nüanslara dikkat etmelidirler. Doğru bir
algı olmadan hazırlanan politikalar kusurlu olmayı sürdürürler ve herhangi bir
çözüm de formüle edemezler. Çözümsüzlük ise şiddet sarmalının devam etmesine
neden olur.
Atyaf Elvezir
0 Yorum:
Yorum Gönder