12 Aralık 2014

,

Arap Solunun Gerçekle Bağ Kurmasındaki Güçlükler



Eğer Arap solu, yönetmek veya iktidarı alıp ona katılmak amacıyla seçimlerde rekabet edebilecek bir düzeye çıkmasını sağlayacak örgütlü bir ideolojik, kurumsal ve kamusal güç inşa edemezse, bölgesel ve uluslararası alanda ciddi bir değere sahip olamayacaktır.

Burada önemli olan, kenara itilmişlikten kurtulup ülkelerimizde merkezî bir politik role sahip olmak için solun ihtiyaç duyduğu ideolojik ve stratejik yapının kimi unsurlarını belirlemektir.

Arap solu, yedi temel ideolojik ve stratejik güçlükle yüzleşmektedir:

1. İdeolojik güçlük: Arap solunun yeniden inşası, o liberal ideolojinin hâkimiyetinden tam manasıyla kurtulup neoliberalizme ve kapitalizme muhalif bir sosyalist ideoloji dâhilinde yeniden konumlanmadan mümkün değildir.

Arap solunun toplumsal programını komprador tipi iktidar kategorileri etrafında dönen ve sürgit devam eden bir mücadele ve öncü nitelikte solcu bir ajanda olarak yeniden tarif etmesi gerekmektedir. Bu bağlamda bence gerekli olan, toplumlarımıza sunmak üzere, alternatif demokratik formüller geliştirmek için bir tartışma yürütülmesidir.

2. Kültürel güçlük: Bugün bu güçlük, kitledeki gerici dindarlıkta karşılığını bulmaktadır. Ulusal ve sosyal düzeyde kurtuluşla bağlantılı olmayan her türden dindarlık biçimi, gericidir.

Arap dünyasındaki mevcut dinî dalga, Sünni-Şii ayrımı etrafında dönmektedir. Dinî olana çıkar amacı güdüp yaltaklanmak veya söz konusu ayrımı göz ardı etmek yerine, Sol’un ana görevi, üç adet karşılıklı pekiştirici rol üzerinden söz konusu dalgayla yüzleşmektir.

Bu noktada ilk pekiştirici rol, şehid Hüseyin Mürüvvet’in deneyimi ve Arap Marksistlerinin eleştirel İslam bilgisine ait miras dâhilinde kopan bağın yeniden tamir edilmesidir. İkinci rol, politik İslamî güçlere ciddi manada meydan okumak ve onların programlarının özünü, bilhassa toplumsal düzeyde ifşa etmektir. Üçüncüsü ise, on dokuzuncu ve yirminci yüzyılda Arap dirilişine ait rasyonel, seküler ve aydınlanmacı yazın ve entelektüel başarılarla ilgilidir.

3. Körfez kaynaklı güçlük: Bu güçlük, Körfez krallıklarının yeni emperyalist işleviyle ilgilidir. Bu krallıklar alabildiğine zengin ve gericidirler, Arap dünyasında karşı devrimin ana üssünü teşkil etmektedirler. Arap solu, Körfez sisteminden, onun oynadığı rolden, sahip olduğu hükümetlerden, medyadan ve kültürel faaliyetlerden tam manasıyla kopmadan kendisini kuramaz ve var olduğunu iddia edemez.

Bu noktada esas olarak üzerinde durulması gereken, Körfez’in ifşa ve boykot edilmesi, buna bağlı olarak kuşatılması, aynı zamanda orada yükselen devrimci güçlere her türden desteğin verilmesi olmalıdır.

4. İsrail kaynaklı güçlük: İsrail’in bölgedeki askerî hâkimiyeti ve bu düşmanla bir arada barış içerisinde yaşama ile ilgili fikirlerin yaygınlığı, İsrail denilen canavarın barbarlığını ufaltmak suretiyle, statükoyu muhafaza etmeye çalışan kontrol rejimlerine kitlelerin “gerçek manada teslim” olmalarını koşullamaktadır.

Kimi politik İslamî güçlerin içine girdiği yönelim, bugün geniş Arap kitlelerinin bilincine hükmeden, İsrail’in barışa muhtaç olduğu kanaatine boyun eğmekle ilgilidir. Bu ise, direniş kültürüne acı ve beklenmedik bir darbe indirmiştir.

Bu sebeple Arap solunun yeni teslimiyet sürecini ifşa etmek suretiyle ona karşı çıkması, İsrail ile uzlaşma içine girip aradaki ilişkilerin normalleştirilmesine dair tüm faaliyet biçimlerini ve programları çöpe atması, ideolojik, politik ve silâhlı direnişe dair sol bir kültür ve pratiği geliştirip teşvik etmesi zorunludur.

5. Yeni emperyalizm kaynaklı güçlük: “Arap Baharı” denilen süreç boyunca emperyalizm, rejimlere ait organları kontrol etmenin ötesine geçip, Arap kamuoyunun önemli bir kesimi üzerinde politik ve ideolojik hâkimiyet kurma noktasına gelmiştir.

Bu, “demokratik değerler”e katılım denilen yanılsama ya da İran ve Şiiler üzerinden temsil olunan “ortak düşman”a karşı koymak için ittifaklar kurma hayali üzerinden gerçekleşmiştir.

Liberal demokrasilerin tesis edilmesi için Arap ülkelerine emperyalist müdahale talep eden halk gösterilerine tanık olacak kadar çok yaşadık. Gördük ki bu gösterilerde sömürgeci devletlerin bayrakları sallandı, sömürgecilik dönemine ait semboller yeniden diriltildi.

Arap solu, eğer Arap kitleler arasındaki gerici kesimlerin “kalpleri ve zihinleri” dâhilinde emperyalizmin süregiden başarılarına derhal karşı koymayı gündeminin başına almazsa, hem varlık imkânlarını hem karakterini hem de mevcut yapısını yitirecektir.

Emperyalizmin bu başarısının kaynağı, özelde liberal ideolojidir. Bu ideoloji, emperyalizmle yürüttükleri muhabbeti, anlaşmalar yapmak ve ittifaklar kurmakla sonuçlandırmış politik İslamî güçlerce pekiştirilmiştir. Söz konusu bağlam, kısa süre sonra mezhepsel bir seferberliğe yol açacak, Körfez ülkelerinin gerici rolünü güçlendirecek, İsrail ile anlaşmalar imzalanacak, kompradorların mevcut kontrol mekanizmaları pekiştirilecektir.

Bu nedenle Arap solunun dirilişini ketleyen güçlükler, tek bir sistemin parçasıdırlar ve karşılıklı bağlantılara sahiptirler. Bu da, ilgili sistemin tek bir entelektüel/politik sistem üzerinden alt edilmesini gerekli kılmaktadır.

6. Jeopolitik güçlük: Bu güçlük, merkezî ve medenî Arap ülkelerindeki (güçlerini ve rollerini yeniden kazanmak için bugün epey bir zamana muhtaç olan Mısır, Irak ve Suriye’deki) bölgesel iktidarın çöküşüyle ilgilidir. İki Arap olmayan iktidar olarak Türkiye ve İran sahneye çıkmakta, ikisi de dinî bağlar temelinde Arap kitleleri ve güçleri üzerinde hegemonya kurmaya çalışmaktadır.

Biz burada iki ülkeyi emperyalizme ve İsrail’e karşı yürütülen mücadele dâhilinde aldıkları konum üzerinden ayrıma tabi tutuyoruz. Politik İslam’ı destekliyor oluşları, Sünni-Şii ayrımını derinleştirmeleri ve Arabizmi marjinalleştirmeleri gerçeğini görmezden gelmiyoruz.

Eğer İran’la kurulacak bir politik ittifakın yükümlülükleri, Arap solunun İran’la anlaşmasını ve onunla işbirliğine girmesini gerekli kılarsa bu, Irak’ın yeniden doğuşu ve birliğinde İran’ın oynadığı engelleyici rol karşısında sessiz kalmak anlamına gelmeyecektir. Bu birliktelik, “politik Şii İslam’ına ideolojik ve kültürel manada karşı çıkmaktan kaçınılması gerekir” demek değildir.

Türkiye cephesi ile ilgili olarak, Arap solu Osmanlılaşmaya, mezhepçi seferberlik politikalarına ve bölgesel genişleme yaklaşımına karşı çok boyutlu bir saldırı gerçekleştirmelidir. Esasında Arap solu, bizatihi, baştan sona Arap varlığına düşman olduğunu somutta göstermiş olan Türk devletine karşı olmalıdır.

Bu da söz konusu yapının gücünü, Türkiye Kürdlerinin davasını destekleme, onların ayrılma haklarını savunma, Türklerce gasp edilmiş Suriye topraklarını kurtarmaya dair meselelerin gündeme getirilmesi suretiyle parçalanmasına ciddi biçimde katılma görevini dayatmaktadır.

Arap solu, “kendi kaderini tayin hakkı” ile Kürd milleti için bir devletin kurulması sürecini destekleyen bir konum almak suretiyle, Arap milli güvenlik çıkarlarıyla ilgili ilkelerine uygun yeni bir yaklaşım geliştirebilir.

Araplar, pratikte Irak Kürdistan’ını kaybetmişlerdir. Bu, Arap solunu Ortadoğu’daki dört millet arasında yeni bir bölgesel denge kurabilecek tüm Kürd toprakları üzerinde bağımsız bir Kürd devletinin teşkil edilmesini destekleme noktasında elini rahatlatan bir gelişmedir.

7. Yerel güçlük: Yerelin özelliklerini ve önceliklerini göz ardı eden sahte milliyetçilik tuzağına düşmeksizin Arap solu, sahadaki koşullar ve gerçeklere göre, yaşanacak muhtelif yakınlaşma ve etkileşim yollarına dair sınırları aşma becerisini gösterebilir.

Örneğin Bereketli Hilâl [bir ucu İran Körfezi’ne diğer ucu Mısır’a uzanan hilâl şeklindeki bölge] içindeki önemli solcuların ülkeleri arasındaki karmaşık coğrafî, demografik, ekonomik ve politik bağlar üzerinden, bir birlik süreci içerisine girmeleri gerekmektedir.

Diğer yandan Mısırlı solcular farklı imkânlara kapı açmıyor, açmayı zorlamıyorsa, Arap yoldaşları ile etkin bir dayanışma içinde olmaya bir son verebilirler.

Ürdün solu ile ilgili olarak, son on yılın gelişmeleri ve olayları, Ürdün, Irak, Suriye ve tabii ki Filistin arasında yaşanan ve üst üste binen sorunların varlığı ve gücü, yerel meseleler lehine, göz ardı edilemez.

Bugün Suriye ve Lübnan’daki solcuların kendi ülkelerine tek bir politik saha olarak bakmalarının ve buna uygun olarak hareket etmelerinin tam zamanıdır.

Iraklı solcular için bugün ufkun açık olması, onların levanttaki komşularıyla sağlıklı ilişkiler kurmalarına bağlıdır.

Özellikle kendi tekil durumlarına sadık kalan Lübnanlılar ve Filistinlilerin dar görüşlü zihniyetlerinden kurtulmaları, devrime çağıran politik bir faaliyet ve düşünceyi gerekli kılmaktadır.

Onların Iraklı, Suriyeli ve Ürdünlü yoldaşları, Arap Maşrık’ında yeni bir toplumsal ve millî hareket inşa etme bağlamında bir araya gelmeye artık hazır olabilmelidirler.

Nahid Hattar

0 Yorum: