05 Ekim 2014

, ,

IŞİD'e Karşı Savaş


Esad’a karşı savaş bahsinde ne durumdayız?

“IŞİD’e karşı savaş”ın gölgesinde kalan bu savaş, esasında ikincisinin temelini teşkil ediyor. Bilindiği üzere, Suriye’nin bombalanması meselesi, Suriye, Rusya, Çin ve İran’ın azimli çabaları sonucu engellenmiş, bu da ABD ile Britanya’nın sinirlenmesine neden olmuştu. Oysa bugün batı, Suriye’yi bombalıyor. David Cameron, kendi adına, eylem tarzını Irak’a düzenlenecek hava saldırıları ile sınırlandırıyor ve Suriye’nin tartışmanın dışında olduğunu söylüyor ama öte yandan da operasyonun Suriye içine doğru genişletilebileceğini ifade ediyor. Bunu da yolda olan parlamento onayı olmaksızın yapmayı düşünüyor.

Bugün bize Batı’nın Suriye’ye Esad’ın IŞİD’i yenememesi sebebiyle müdahale etmeye “mecbur” kaldığı söyleniyor, oysa tersi doğru: Batı bugün Suriye’de çünkü Batı ile müttefiklerinden son üç yıldır bol miktarda diplomatik, finansal ve askerî destek alan IŞİD ve dostları Esad’ı yenmeyi beceremedi. ABD ve Britanya, bu yüzden Suriye’ye giriyor ve bu yılın önemli bir kısmında Suriye devlet güçlerinin ciddi bir itki kazandığı savaşın doğrudan kontrolünü ele geçirmek istiyor.

Esasında Türkiye’nin Suriye’yi işgal etmesi, Suudi Arabistan’da (5.000 kişilik) yeni bir isyancı birliğinin eğitilmesi, IŞİD’i destekleyen mezhepçiliğin zemininin pekiştirilmesine dair kimi konuşmalar yapıldı. Buradaki fikir şu: eğer IŞİD’in elindeki zemini birileri alacaksa bu, Suriye hükümetine bağlı seküler güçler değil (ABD’li general Martin Dempsey’ye göre ülkeyi fiiliyatta yöneten yegâne güç o), NATO güçleri ve onun IŞİD’e benzeyen müttefikleri olmalı.

Cameron, bu savaşın yıllarca süreceğini neden söylüyor? Çünkü o, savaşın derinleşeceğini biliyor. Savaş derinleşecek, çünkü IŞİD ilk hedef, bir bahaneden başka bir şey değil. Nihai hedef, her zaman olduğu gibi, Suriye devletinin kendisi. Bu anlamda hâlihazırda ifşa olduğu biçimiyle, Suriye’nin bombalanması için gerekli ABD planına bakmak açıklayıcı olacak. Bir Reuters haberine göre, saldırıların amacı “İslam Devleti’nin Irak sınırının ötesinde faaliyet yürütmesine mani olmak.” Başka bir deyişle, amaç, Suriye’de IŞİD’i yok etmek değil, olabildiğince uzun bir süre onu Suriye’de tutmak.

Guardian’a yazan Simon Jenkins de hava saldırılarının IŞİD’in yok edilmesinde pek etkili olmayacağını söyleyen isimlerden biri. Dolayısıyla bu saldırılar, ona göre, dış siyasete ait bir hamleden, kesilen boş delikanlı pozlarından başka bir şey değil. Ben pek katılmıyorum: dış siyaset dış siyasettir, oyun değil; saldırılarının amacını yanlış okumak ya da onların iddia edilen amaca sahip olduğuna inanmak ahmaklık.

Noam Chomsky’nin tespitine göre, devletler eylemlerinin öngörülebilir sonuçları konusunda hesap verebilir bir konumda tutulmalıdırlar. Ben daha da ileri gidebilirim. En azından askerî saldırganlık konusunda yüzlerce yıllık bir deneyime sahip olan, uzun süre önce kurulmuş, güçlü ve müreffeh devletler bağlamında, bu türden sonuçların o ülkelerin stratejik hedeflerinin birer parçası olduğunu varsaymak zorundayız.

Dolayısıyla, eğer Britanya’nın eylemleri IŞİD’i yok etmiyor, Irak ve Suriye’nin istikrarsızlaştırılmasına yarıyorsa, bizim bu sonucun eylemlerin amacının bir parçası olduğunu varsaymamız gerekiyor. Eğer söz konusu eylemler IŞİD’in gerilemesine ve moral kaybına uğramasına değil de onun prestijini ve itibarını artırıyorsa, bizim bunun tam da Britanya’nın peşinden koştuğu hedef olduğunu düşünmemiz zorunlu.

Eğer IŞİD, Batı Suriye’ye yönelik savaşın doğrudan kontrolünü elde etme noktasında gerekli bahaneyi temin ediyor, Türkiye’nin ülkeyi işgal etmesi için gerekli yolu açıyor, ideolojileri ve yöntemleri IŞİD’in kopyası olan isyancı grupların doğrudan koordinasyonu için çabalanıyor, Suriye’deki altyapıya yönelik hava saldırıları gerçekleştiriliyorsa, o vakit bizim bunun, IŞİD’e karşı savaşın bir tür oportünist yan ürün değil, tam da söz konusu ülkelerin asli amacı olduğunu görmemiz gerekiyor.

Dan Glazebrook
4 Ekim 2014
Kaynak

0 Yorum: