07 Ekim 2014

, ,

ABD Bombaları


ABD Öncülüğünde Irak ve Suriye’ye Atılan Bombalar
Kürdleri Neden Kurtarmaz?

 

ABD, Türkiye, Britanya, İsrail ve III. Irak Savaşı için toplanan ittifakın geri kalan kısmı, Kürd’ün haklarının gerçek bir müdafisi değildir.

Bizim dağlardan gayrı dostumuz yok. Kürd tarihi kederli bir meseli yankılar. 1916’da Sykes-Picot Ortadoğu’yu bölüştürdüğünden beri, bir trajedi ya da bir ihanet diğerini izler durur.

Bu süreçtir ki Kürdleri dünyanın devleti olmayan en büyük ulusal grubu kılmıştır.

Türkiye, Suriye, Irak ve İran’daki Kürd halkı, tüm dünya genelinde kimi dostlara sahiptir: 1991’de, 2003’te ve bugün açığa çıkan savaş karşıtı hareket bu dostlardandır. ABD, Türkiye, Britanya, İsrail ve III. Irak Savaşı için toplanan ittifakın geri kalan kısmı ise kesinlikle dost değildir.

NATO’nun öncü güçlerinden ve üye devletlerinden biri olan Türkiye’nin parlamentosu bu hafta her türden şüpheyi giderdi. Parlamento, Perşembe günü tezkereyi oyladı, 298 lehte 98 aleyhte oy kullanılan oylama sonucu, Suriye ve Irak’a karadan saldırı yapma yetkisini orduya verdi.

Dost Britanya ve ABD gibi NATO üyelerinin desteğinde gerçekleştirilecek bir kara müdahalesinin amacı, Kürd sivilleri IŞİD güçlerinin saldırılarından korumak değil.

İlerici, Kürd haklarından yana olan ve tezkereye hayır diyen HDP’nin milletvekillerinden Ertuğrul Kürkçü’nün de hükümete söylediği biçimiyle:

“Siz IŞİD katliamlarına seyirci kaldınız. Obama, IŞİD’i hedef alana dek IŞİD’le bir meseleniz yoktu. Siz, IŞİD’i desteklediniz ve hâlâ ona destek veriyorsunuz.”

İran Körfezi’ndeki otoriter Batı müttefikleri yanında Türk hükümeti, IŞİD’i ortaya çıkartan Suriye iç savaşında söz konusu güçlere verilen desteğin ana dayanaklarından biriydi. Bu yönelim, Suriye’deki çatışmanın Suriyeliler ve bölge için üreteceği her türden ilerici sonuca mani olmaya dönük siyasetin bir parçasıydı.

Bugün ABD, Britanya ve müttefikleri, IŞİD’i yok etmek adına, Irak ve Suriye’yi bombalıyor. Siyaset niyetine atılan taklaların ardında, bu güçlerin Arap ve Kürd içerisindeki ilerici güçleri ezme amaçlarını titizlikle uygulama niyetleri var.

Geçen hafta, parlamentodaki oylamadan beş gün önce, Dünya Ekonomi Forumu’nda yaptığı konuşmasında Türkiye cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, IŞİD ile Türkiye’deki militan ve yasaklı Kürd politik partisi ve silâhlı gücü olan PKK’yi eşitledi:

“Ey dünya, IŞİD gibi bir terör örgütü çıkınca ayaklanıyorsun da PKK gibi bir terör örgütü ortadayken niye ayaklanmıyorsun? Ona niye sesin çıkmıyor? Ona karşı niye ortak mücadele verelim demiyorsun?”

Rojava, Sincar ve Kobanê gibi kritik bölgelerde IŞİD’e karşı direnen ana Kürd güçleri PKK’ye ve Suriye’deki kardeş örgütü olan YPG’ye ait.

Mesud Barzani’nin hâkimiyetinde olan ve Kuzey Irak’ta Batı tarafından desteklenen Kürd Bölgesel Hükümeti’ne ait güçlerse IŞİD’le yapılan savaşta sınırlı bir konuma sahip.

Barzani’nin birlikleri Tel Aviv, Washington ve Ankara ile kurulan yakın ilişkilerden istifade ediyorlar. Yıllardır Batı’dan silâh alıyorlar. Kürd ve azınlıklara mensup muhalifler ile genç eylemciler neoliberal KBH içinde yardım görüyorlar.

Dolayısıyla son on yıldır PKK savaşçıları, Türk ordusunun baskısından kaçıp sınırın öte yanına geçiyorlar.

Erdoğan’ın dünya şirketlerinin, bankalarının ve devletlerinin liderlerinin bir arada olduğu toplantıya sunduğu mesajın özü şu:

a) o, Kürd’ün çilesini istismar ederek, esas bağımsız Kürd güçlerini, yani PKK ve müttefiklerini hedef almak için Türk ordusunun saldırılarına dönük destek talep ediyor.

b) Ortadoğu’daki eskimiş Sykes-Picot kurgusu parçalanıyor ama Ankara, ortaya çıkan süreç üzerinden, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöktüğü ve Batılı güçlerin Birinci Dünya Savaşı sonrası hamle yaptığı momentte, Kürdlerin, Arapların ve Türklerin mevcut arzularını inkâr etmeye kararlı.

Aynı şekilde İsrail başbakanı Binyamin Netanyahu da, BM’de bir gün sonra yaptığı konuşmada, Kürd’ün içine düştüğü zor durumu alaycı biçimde istismar etme yoluna gidiyor. IŞİD’e sözde karşı çıkıyor. Oysa 12 ay önce İsrail’in Washington elçisi Michael Oren, hakikati rezil bir biçimde teyit etmişti.

Görevini bıraktıktan sonra Oren, İsrail’in IŞİD gibi mezhepçi, cihadist güçleri ilerici, demokrat Araplara ya da politik manada İslam’a bağlı hareketlere, her şeyin ötesinde, İran’ın etkisini güçlendirmesi muhtemel herkese her daim tercih ettiğini söylemişti.

BM’de Netanyahu gerçek amacını ortaya koydu. O da 2006 seçimlerini kazanan Filistinli İslamî direniş hareketi Hamas’ı IŞİD ile eşitledi.

Netanyahu da Erdoğan’ın amacı kadar net bir amaca sahip: IŞİD’in durdurulması bahanesiyle Irak ve Suriye’nin bombalanması, İsrail’e Gazze’yi bombalama gerekçesi veriyor, bu da Hamas ile Filistin direnişinin yok edilmesini amaçlayan bir hamle.

ABD, Britanya, Avustralya ve savaş koalisyonundaki diğer güçler, kendi yarattıkları bir gücün hayaletine her daim başvuruyorlar ki bunu da şu amaçlar doğrultusunda yapıyorlar:

a) Temel hak ve özgürlükleri lime lime etmek ve kendi ülkelerindeki İslamofobiyi yükseltmek;

b) Kuzey Nijerya’dan Kuzey Afrika’ya, oradan Ortadoğu ve Afganistan içlerine dek uzanan ve ABD’nin yerleşme noktasında, 10.000 birliğin devreye sokulmasını öngören bir “güvenlik” anlaşmasını zorladığı bir hat üzerinde, Teröre Karşı Savaş meselesini yeniden ısıtmak ve

c) Filistinlilerin talep ettiği adalete yönelik inkârı sürdürmek, hatta iğdiş edilmiş bir Filistin devletini BM Güvenlik Konseyi’nde tanımak.

IŞİD’in saldırdığı bölgelerde Kürdlerin çektiği çilede Washington’ın, Londra’nın, Ankara’nın ve İsrail’in gördüğü tek çıkar, bu güçlerin bölgede uyguladıkları kendi ölüm saçan siyasetlerini gizleyecek ceset yığınları oluşturmak. Oysa cümle âlem biliyor ki, bu küresel veya bölgesel güçlerden birinin sahadaki her ilerleyişi Kürdlerin zararınadır.

Riyakârlık sınır mınır tanımıyor. Örneğin 1991’de Başkanı George HW Bush, Kuzey Irak’taki Kürdleri I. Körfez Savaşı bitiminde Saddam Hüseyin’e karşı ayaklanma konusunda teşvik etmişti.

Türk ordusunun baskılarının iyice yoğunlaştığı dönemde Kürdlerin içine düştüğü zor duruma dair aynı Bush şunu söylemişti: “(Irak’ta Saddam’a karşı savaşan) iyi Kürdler var, bir de (bizim NATO’daki müttefikimiz Türkiye’de savaşan) kötü Kürdler var.”

PKK gibi, Türkiye’deki “kötü” Kürdlerin kitle örgütleri, ABD, Britanya ve Avustralya’da hâlâ yasaklı. Hepsi de yıllardır yasağı, PKK bağımsızlık konusunda teslim olup, Kürd halkının umutlarına ihanet ettiği takdirde kaldıracağını söylüyor. PKK ise onlarca yıldır bu talebi her daim reddediyor.

On yıldan fazla bir süre önce, ilk başbakan seçildiği dönemde Erdoğan, barış sürecinden, politik uzlaşmadan, PKK’ye ve Türkiye’nin doğusundaki Kürd bölgelerinde bulunan diğer militanlara karşı yürütülen savaşı bitirmekten söz etmişti.

Tutsak olan PKK lideri Abdullah Öcalan bir süreç başlattı, ateşkes ilân etti ve mevcut Türk devleti dâhilinde Kürdler için eşit haklardan bahsederken, bağımsız devlet arzusunu önkoşul olarak sunmayacağını, çatışma sürecini askerî niteliğinden arındıracağını söyledi. Son iki yıldır eski başbakan, şimdinin cumhurbaşkanı Erdoğan söz konusu süreci terk etti.

Ordunun üst komutası içerisinde kendisine yönelik bir darbe girişimi ile yüzleşmiş olan İslamcı lider, Türk devletinin en gerici unsurlarının eski, kanlı siyasetine geri döndü. Kürd meselesine askerî çözümü dayatmaya dönük bu nafile gayret, bölgede daha çok kan akmasına neden olacak.

ABD öncülüğünde Irak ve Suriye’ye atılan bombalar Kürdleri kurtarmayacak. Batı’nın siyaseti, ordusu ve silâhları Kürdleri kurtarmak için gelmedi bölgeye.

Bombardıman hâlihazırda Suriye’deki masumları vuruyor. Hatta korkunç bir örgüt olan IŞİD’in bir direniş gücüymüş gibi görünmesine neden oluyor.

Esasında IŞİD, Batı’nın karşısında duran Hamas, Hizbullah ve diğer güçler yanında, Filistin’i geri almak için savaşmaktan çok, (tıpkı Batı’nın müttefiki olan Suudiler gibi) daha çok “büyücüler”in kafasını kesmekle ve (Bağdat’taki yozlaşmış memurlar gibi) paha biçilmez tarihî eserleri çalmakla ilgileniyor.

Bombardıman, özünde yanlış. Ayrıca her bir gerici devlet ve gücün ölü sayısını artırma, mezhepçiliği derinleştirme gayretlerini meşrulaştıracak hatalı bir yol: tepkilerle yüklü bir karnaval.

Geçen yüzyılda, bölgede, diğer halklardan daha fazla çile çeken iki halk var: Filistinliler ve Kürdler. Her iki halkın muhtaç olduğu adalet adına, bu savaşı kışkırtmaya bir son verin.

Kevin Ovenden
5 Ekim 2014
Kaynak

0 Yorum: