20 Nisan 2014

,

Mehdi Amil


Mehdi Amil’in yeniden gündeme gelişi yereldeki devrimcilerin çektiği acıyı ifşa etmektedir.

Mehdi Amil olarak bilinen Hasan Hamdan, bölgenin dışında yaşayanlar için gizemli bir isimdir. Amil, üretken bir kişi, şair, akademisyen ve Lübnan Komünist Partisi’nin üst düzey üyelerinden biridir. Batı Asya toplumunun özgül gerçekliği ve özel kimi içeriklerini Marksizmin ilkeleriyle buluşturmaya hevesli bir Marksist teorisyen olarak Amil’in ortaya koyduğu eser, onu Lübnan ve diğer Arapça konuşan toplumlar nezdinde önemli kılmaktadır.

Dünyayla ilgili günbegün değişen tarihsel kayıtlarda, hayatı önemli olup ciddi etkiler bırakmış ama bir biçimde kendi toplumları içinde sınırlı kalmış sayısız insan hikâyesi mevcuttur. Bu insanlar, kendilerini ünlü kılacak ve ölümsüzleştirecek sahne ışıklarından uzaktırlar. Mehdi Amil, gölgede kalmış bu isimler için klasik bir örnektir.

Amil, nadir bulunan cinsten bir aydındır. O kendi felsefesini açık, özlü, kapsayıcı ve ilişkili terimler dâhilinde, aktif biçimde uygulamaya ve yaymaya çalışmış devrimci bir düşünürdür. Hayatı, düşünceleri ve yazıları Arapça okuyabilen insanlarca, özellikle kendi neslince gayet iyi bilinir. O, mezhepçiliğin hâkim olduğu bir ülkede seküler hareketin bir parçası, alternatif sosyo-ekonomik ve politik teorilerin var olma ve takip edilme imkânı bulduğu bir dönemde, Lübnan Komünist Partisi’nin üst düzey bir üyesi olarak faaliyet yürütür.

İsmi cismi bilinmeyen iki kişi tarafından Beyrut’taki evinin yakınında 18 Mayıs 1987 tarihinde suikasta uğrar. Bu suikast, ideolojilerinden bağımsız, mevcuttaki otoriter güçlerle özgürlük davasını güden kesimler arasında onlarca yıl sürecek mücadelenin bir parçasıdır. Bu eylemle bölgedeki komünistler çok sayıda rakip unsura ayrıştırılma sürecine girerler.

Ancak Mehdi Amil’in ölümü son değildir.

Zaman içerisinde Amil’in ortaya koyduğu külliyat ilgi çeker ve popülerleşir, belki de daha önemlisi, bu külliyat, Ortadoğu ve Kuzey Afrika genelinde patlak veren 2011 ayaklanmaları ile ilişkilendirilir.

Mehdi Amil Kimdi?

Amil, 1936 yılında Lübnan’ın güneyindeki Nebatiye bölgesinin Haruf isimli küçük bir kasabasında dünyaya geldi. Liseyi 1955’te Beyrut’taki Makasid Okulu’nda bitirdi. Doktorasını ise Fransa’daki Lyon Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden aldı.

Genç aydın, ardından Cezayir’e gitti ve orada eğitim sektöründe çalıştı. Bu dönemde aynı zamanda Afrika Devrimi isimli dergi için eğitim ve yöntemlerini incelediği bir dizi makale kaleme aldı.

1976’da Lübnan’a döndü ve kısa bir süre sonra felsefe, siyaset, metodolojiler gibi başlıklarda, Lübnan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tam zamanlı profesör olarak dersler vermeye başladı.

Amil, 1960’ta Lübnan Komünist Partisi’ne girdi; suikasta uğradığı 1987 yılında ise Komünist Partisi Merkez Komitesi üyesi seçildi.

Amil, aynı zamanda Lübnan Yazarlar Birliği’nin, Güney Lübnan Kültür Konseyi ve Lübnan Üniversitesi Profesörler Birliği’nin önemli bir üyesiydi. “Hilal bin Zeytun” ismiyle şiirler yazdı. Ayrıca ilgili dönemde Marksizme karşı ya da onun yanında duran başka fikirlere yönelik eleştirilerle teorik makaleler kaleme aldı.

1987’deki suikast, sadece ülkedeki LKP’nin değil, bölgede ve bölge dışındaki komünistlerin yüzleştikleri çok sayıda yenilginin bir sembolü gibidir. Suikast, LKP’li bir başka aydının, Hüseyin Mürüvvet’in katlinden birkaç ay sonra gerçekleşti. Aynı dönemde ülke genelinde çok sayıda komünist kaçırılıp katledildi.

Özü Arap Olan Bir Marksist

Amil’in esasta boğuştuğu açmaz, Batılı olmayan toplumlarda yaşayan diğer birçok Marksistin ve solcunun yüzleştiği açmazdı: Avrupalı ya da yeni Avrupalı olmayan bir gerçeklik dâhilinde Marksist ilkeler nasıl tatbik edilebilir ve bu gerçeklik içinde nasıl çalışılabilir?

Arap dünyası için sömürgeciliğin ve emperyalizmin açtığı derin yaralarla ilişkili kimi gerçeklikler vardır. Burada din önemlidir, yereldeki insanların ihtiyaçlarını pekiştiren yerele ait ve burayla alâkalı kavramlara bakmak ve kendi kaderini eline almanın peşine düşmek gerekir.

Amil, bu temel meselelerin farkındadır ve onları kendi teorileriyle bütünleştirmeye aktif biçimde uğraşır. O, Lübnan toplumunun bileşenlerini ve Marksist sonuca hangi etmenlerin katkı sunabileceğini kendine özgü biçimde gözlemleyip inceler. Özellikle mezhebî dinamiklere bakar ve iktidardaki güçlere karşı olan gruplar arasındaki birliğin tesisi için ne yapılabileceğini tartışır. Başka yollardan ilerleyerek, Marx’ın tarif ettiği biçimler dâhilinde olmayan proletarya sınıfına dair alternatif tahliller yapmaya başlar.

Toplam külliyatı içerisinde bu, zaman zaman yeniden ortaya çıkan bir temadır. Amil, Marksizmle toplumun yapıları arasındaki çelişkileri uzlaştırmaya çalışır. Başka bir ifadeyle o, yerel tecrübe için anlamlı ve tipik bir yoldan, Marksist teorileri rasyonalize etmeye çabalar.

Amil, aynı zamanda felsefesini ileri itmek için kimi noktalarda edebiyat eleştirisine başvurur. Şiir yazarak ve başka şiirleri eleştirerek okurları provoke etmeye çalışır ve onları yeni bir fikriyatla tanıştırmak ister.

Belirsizlik veya kafa karışıklığı yüzünden fikrini dile getiremeyenleri şiddetle eleştirir ve cehalet yüzünden eylemsizliği meşrulaştıranların temelde baskı ve zulmü pekiştirip süreklileştirdiğini söyler.

Ortaya koyduğu gayretleri desteklemek amacıyla Amil, Lübnan genelinde ziyaret ettiği sayısız köy, kasaba ve şehirde devrimci teorileri, kurtuluş teorilerini ve Marksist teorileri anlatır ve tartışır. Bu tartışmalarda, sahada bulunan ve teoriyle haşır neşir olmayan insanlarla yaşadığı güçlükleri ve itirazları dikkate alan, kapsayıcı bir üsluba başvurur.

Geçen Mart ayında Hindistan’da yayınlanan Frontline isimli dergi için kaleme aldığı Mehdi Amil ile ilgili makalesinde Vicay Praşad şu tespiti yapmaktadır:

“Komünist hareketin dışında ve onun faaliyet alanına paralel kimi mücadeleler başlayınca Mehdi Amil tüm tütün sahalarını gezer, Marksizm ve onun ülkenin mevcut sorunlarıyla ilişkisine dair dersler verir. Evelyne Brun’un da anımsadığı kadarıyla, evlerde ve camilerde konuşmalar yapar ve herkesçe “dindarlara has bir sükut”la dinlenir. Konuşmalarında geri kalmışlığın nasıl işlediğini izah eder ve dış güçlerin birer temsilcisi olarak Lübnan’daki sağcıların (Falanjistlerin) niyetlerini açığa vurur. Yıllar sonra Evelyne Brun’un öğrendiğine göre, Mehdi Amil köylüler arasında “yeşil sakallı adam” olarak bilinmektedir ve süreç içerisinde efsanevî bir statü kazanmıştır.”

Amil, Arapça konuşan dünya dışında pek bilinmez. Onun eserlerinin herhangi bir dile tercüme edilmemiş olması trajiktir. Umarım, Mehdi Amil Kültür Merkezi bu tercüme işini üstlenir. Praşad’ın dile getirdiği biçimiyle, başka yerlerde ona karşı muazzam bir ilgi mevcuttur.

“Mehdi Amil ile neden ilgileniyorum ve yazdığım makaleye neden ‘Arap Gramsci’ ismini veriyorum? İki nedeni var. İlki, yenilikçi Marksizmle ilgilenmem. Esasında 9 Nisan’daki konuşmam dünyaya Perulu Jose Carlos Mariatequi ve Hintli Marksist EMS Nambudripad’ı takdim etmekti. Bu iki isim de Mehdi Amil gibi yenilikçi Marksist. Üç isim de Marksizmi toplumlarının somut koşullarının hizmetine sunmaya çalışmışlar, ortaya koydukları politikanın temel güçlerini, imkânlarını, sınırlarını ve sosyal dinamikleri anlamaya gayret etmişler. Mehdi Amil’i Hintli okura takdim etmek ve onun çalışmalarının bir kısmını Hindistan’da yayınlamak istememin sebebi bu.”

Ardından da şunu ekliyor:

“Mehdi Amil’in ailesiyle tanıştım ve onların hikâyesi, suikastın üzerinden geçen 28 yılın ardından Amil’e duydukları büyük hayranlık ve aşk beni büyüledi. Biraz da bu aşkı paylaşmak istedim.”

Praşad’ın kıyaslamalı incelemesine yer vereceği dersi, Amil’in mirasını öne çıkartmayı, onun önemini anlatmayı amaçlıyor. Ders bir hafta sürecek. Ev sahipliğini Amerikan Üniversitesi Beyrut Kızıl Meşe Kulübü yapıyor. Kulüp, bu yıl içinde solcu öğrencilerce kuruldu ve öğrenci eylemliliğiyle topluma hizmeti teşvik etmeyi amaçlıyor. Bu noktada “haklarını yitirmişlerin, kenara itilmişlerin, sessiz kesimlerin haklarını anlama, onları destekleme ve bu konuda lobi faaliyeti yürütme”ye çalışıyor.

Kızıl Meşe üyesi Jana Nahal kulübü şu şekilde tarif ediyor:

“Kulüp, yönetimin politikalarının öğrencilerin tüm verimli yanlarını katleden politikalarına karşı çıkan bilinçli öğrencilerin teşkil ettiği bir harekettir.”

Nahal’a göre, “öğrenciler kendi gerçekliğinden ve bağlamından kopartılmıştır. Seçkinci bir kampusun ortasındaki bir ipekböceği kozasına dönüşmüştür. Mezun öğrenciler, içinde yaşadıkları toplumun sorunları hakkında zerre bilgisi olmayan birer cahile dönüştürülmüştür. İdare de bu öğrencilerin batıda ya da Körfez ülkelerinde çalışacak birer işçi olmalarını sağlamaktan başka bir iş yapmamaktadır.”

Nahal şu şekilde devam ediyor sözlerine:

“Bizim çıkış yaptığımız yer burası: biz kendi vizyonumuzu tanımlayacak ve temsil edebilecek bir insana işaret ediyoruz. Mehdi Amil’in eseri, etrafımızdaki gerçeklere tepki vermek, onları aramak ve bu yönde üretimde bulunmak için gerekli bilgi araçlarını temin etmektedir.”

Etkinlikteki diğer konuşmacılar arasında, eski Lübnan Çalışma Bakanı Şarbel Nahas da var. Nahas, Lübnan’ın yüzleştiği mevcut ekonomik meseleler hakkında konuşuyor ve bu ekonomik meselelerin sebeplerini sömürgeciliğin belirlediği üretim tarzına bağlıyor. Diğer bir konuşmacı da İlyas Şakir. Amil’in bir dostu ve bir akademisyen olan Şakir, Amil’in teorilerinden bahsediyor ve bugüne tatbik edilip edilemeyeceğini sorguluyor.

Nahal, Amil’in çalışmalarını 2009-2010’da fark ettiğini söylüyor. Arap bölgesi, özelde Lübnan’la ilgili meseleleri tartışan ve bu meselelerle ilgili kalem oynatan Marksist teorisyenleri incelemek istediği noktada karşısına Mehdi Amil çıkıyor.

“Amil’in külliyatı, sadece bugün bizimle ilişkili bir eser olmakla kalmıyor, aynı zamanda tarihi de izah ediyor. Biz, tarihi bilen ama onu anlamayan bir nesiliz. Amil’in külliyatı, aynı zamanda liberal ve burjuva aygıtları yapısöküme uğratıyor ve bunu gayet verimli bir tarzda gerçekleştiriyor.”

Alternatif Arayışı

Nahal şu hususun altını çiziyor:

“Bugün Amil’in fikirlerini ve teorilerini tatbik etmek mümkün mü? Bu fikir ve teoriler bugün ne ölçüde ve nerede geçerlidir? Bu etkinlikle birlikte bizim sormaya çalıştığımız budur, bu soruları açmak ve geliştirmek niyetindeyiz.”

Esasında bu, geçen haftaki konuşmaların önemli bir bölümünde gayet sarih bir biçimde dile getirilen tema idi. Nahal, Pazartesi günü Şarbel’in yaptığı konuşmaya işaret ediyor ve onun eleştirel yaklaşımından bahsediyor. Eski bakan Şarbel, bu konuşmada, Amil’in teorilerini tartışıyor ve bu teorilerin anlaşılmasının önemli olduğunu ama bugüne tatbik edilemeyeceğini söylüyor.

Buna ek olarak, Lübnan bağlamı dikkate alındığında, iç savaş, mezhepçilik ve seçkinlerin ekonomik sistem üzerindeki tarihsel hâkimiyeti ile ilgili meseleler Şakir’in konuşmasında ağırlıklı bir yer tutuyor.

“Seküler düşünce devrimci; devrimci hareketler seküler olmalı” diyor Şakir, Amil’in ifadelerine başvurarak.

Konuşmalar esnasında ve sonrasında yaşanan tartışmalarda mezhepçilikten neoliberal kapitalizme kadar çeşitli başlıklarda bugün Lübnan’ın alternatif arzusu içinde olduğunu gösteriyor. Bu arzu, aynı zamanda söz konusu engellerle yüzleşen solun nasıl değerlendirileceği ve yeniden nasıl güç kazanacağı sorularına cevap verme isteğini de içeriyor.

Şakir’e göre, “Lübnan’da kapitalizm muzafferdir ve bu, sadece kapitalist işletme formları değil, ayrıca sermayenin kapitalist olmasıyla ilgili bir etmendir.”

Amil’in teorilerini devreye sokan Şakir, mevcut koşullarla bu teorileri ilişkilendiriyor ve Lübnan’daki modern devletin ortaya çıkışını ele alıp, iç savaş öncesi mücadeleleri ve sonuçlarını değerlendirmeye tabi tutuyor.

Amil’in yaklaşımı üzerinden Şakir şu tespiti yapıyor: meselenin temeli kültürel ya da dinî değildir, esasta politik ve maddî kökenlere dayanmaktadır. Bu temeller sistemin özüne yönelik ciddi gayretlerle değiştirilebilir. Bu gayretler, şiir yazmak ya da büyük kitlesel seferberlikler gibi basit eylem formlarını içerir.

Esasta araştırılan husus, bir taraftan ortadaki mevcut güçlüklerle başa çıkabilecek, daha da önemlisi, en geniş manada halkın sesi olabilecek bir ideoloji tesis edebilmektir. Örneğin Amil’e göre, mesele İslam’ın kendisi değildir, hatta İslam devrimin ve değişimin bir parçası olabilir. Dahası devrimci dönüşüme dönük engellerin, sadece burjuvazi veya diğer güç sahipleri değil, solcu mahfiller üzerinden türemesi de mümkündür. Her türden değişim, bağlamı ve ortamı kavrayabilme becerisine sahip olan, yereldeki normları kabul edip kendi bünyesinde buluşturan aktörler eliyle gerçekleşir.

Praşad’ın makalesinde belirttiği gibi, Amil 1968’de şunları yazıyor:

“Eğer siz, sahih Marksist fikriyatınızın yenilenmesini ve bu fikriyatın bilimsel bir perspektiften gerçekliği görebilmesini gerçek manada istiyor iseniz, işe Marksist fikriyatın kendisinden ve onun kendi gerçekliğinize tatbik etmekten değil, aksine, kurucu bir hareket olarak gerçekliğinizin bizatihi kendisinden başlamalısınız.”

Özellikle 2011’deki bölgesel ayaklanmaların şok dalgaları bilinmeyen bir geleceğe doğru uzandıkça, alternatifler konusunda ciddi bir arzunun duyulduğu görülüyor. Politik, ekonomik ve toplumsal sistemler bölge toplumlarına hükmediyor ve esas meseleyi teşkil ediyor. Böyle olmakla, daha geniş bir kamusallıkla ilgili özlemler ve ihtiyaçlarla başa çıkmak ve bu tarz bir kamusallığı temin etmek noktasında gerekli sonuçlar alınamıyor.

Neoliberal ekonomiden liberal demokratik yapılara ve politik dinî hareketlere kadar tüm dinamikler, kendi seçmenlerini şu veya bu şekilde temsil ve tatmin edemez bir noktaya savruluyor. Sol da yirminci yüzyılın ortasında elde ettiği halk nezdindeki ilgi ve etkiyi yeniden kazanmak için seksenlerin sonundan beri mücadele ediyor. Bu noktada kök bulmak istiyorsa, solun halk denilen suyun içine dalması gerekiyor.

Bugün Amil’in eserleri ve teorileri içinde yeniden kazı yapmak, söz konusu sürecin bir parçasıdır. Bu süreç dâhilinde mevcut nesil puslu geçmişten kurtulup, daha iyi bir geleceğin temellerini teşkil edebilecek fikirleri ve felsefeleri çıkartacak, yeniden keşfedecektir.

Mehdi’nin de dile getirdiği biçimiyle, “Direndiğin sürece yenilmezsin.”

Yezan Saadi

0 Yorum: